ŞEFAAT HADİSLERİ

Hoca, Peygamberden başka kimse kimseye şefaat edemez demiştir.

Şeyhleri karaladıklarından büsbütün şaşırıyorlar. Onun yanına şefaat için gidiyorlar demiş. Şefaat yok demiş.

[Şefaat nasıl olur diye Bilal babama sordular. Bilal Babam şu cevabı verdi.

Esas şefaat bu dünyada başlar, o ahirette devam eder. Bir Mürşid-i Kamil olur, onun yanına gelen dertliler deva bulur, hastalar şifa bulur. Müşkül (içinden çıkılmayacak zor) işler, onun yanına gelip duasını almakla hallolur. Hepsinin sıkıntısı, hastalığı gider, kurtulur. Ama bu dünyada doktor mu, iğne mi vuruyor, ilaç mı veriyor? Hayır. Allah için okuyup dua ediyor. Onun hürmetine o hastalık, o sıkıntıları Allah'u Teala gideriyor. İşte bu dünyada ızdıraptan sıkıntıdan, hastalıklardan kurtardı, ahirette de aynı dua ile şefaat eder. Cehennemden kurtarır. Asıl şefaat etme izni ahirette verilecektir. Bu dünyadaki müşkül halletmesi kendi değil; kendinin hürmetine Allah'u Teala yapıyor.

Sure-i Bakar, ayet 255:

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: مَنْ ذَا الَّذ۪ى يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلَّا بِاِذْنِه۪

“O günde kimse kimseye şefaat edemez. Ancak Allah'ın izin vermiş olduğu kimseler şefaat ederler,” demektir.

Bu dünyada elinde selahiyet yokken müşkül halleder, şefaat ederde ahirette; Allah'u Teala izin verince mi yapamayacak? Cehennem mahluktur, yaratılandır, yaratanla iyi olursan, yaratılanın bir kıymeti kalmaz. İbrahim Aleyhisselam'i ateşe attılar, düştüğü ateşin içi gül bahçesi oldu.[1] Allah diledi, ateşi gül bahçesine çevirdi. Allah'u Teala ile aran iyi olursa cehennemin ne kıymeti kalır?

Cennet cennet dedikleri

Bir kaç evle bir kaç huri

İsteyene ver sen anı

Bana seni gerek seni.

Cehennemde gayya deresi var derler

İçi nar ile ateş ile doludur

Gidip orda biraz yanasım gelir.

Sırat köprüsü derler,

Kıldan inca kılıçtan keskin,

Onun üstünde evler yapasım gelir.

Yunus eğri büğrü söyleme artık,

Seni imtihana çeken,

Bir molla Kasım gelir.

Yunus EMRE.

Yani; ben, Allah ile iyi olursam cehennem ateşi beni yakmaz, demektir. Ashab-ı Kehf Peygamber değil, Ben-i israil Evliyasıdır. Ashab-ı Kehf'in hatırı için onların hürmetine, o köpekleri de cennete gidecek.[2] Ashab-ı Kehf'in köpeğinin cennete girmesi; köpeğin başka hiç bir ameli yok. O köpek girip, başka hiç bir köpek girmeyecek. Aslında cennet insanlar için yaratılmıştır. Ben-i israil Evliyasının hatırı için Allah'u Teala onların köpeğini cennete koyacaktır. Sultan-ı Enbiya Resul-i Kibriya Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmetinin Evliyası insanları niçin cennete götürmesin? Niçin şefaat etmesin, edemesin?]

Yukarda Ashabım şefaat eder dediği Hadis-i şerifi yazdım. Bu hadislere bak! Bunlarda bu sözleriyle hem Kur'an-ı Kerim'e muhalefet ederler, hem de halkı dinden ve din adamlarından soğuturlar. Halbuki bir de Efendimizin Hadis-i şeriflerine hakaret ederler, dinlerini yıkarlar. Bir kimse ayeti kerimeye ve Hadis-i şeriflere hakaret ederse din'ini, yıkmıştır, itham etmiştir. Kendi dininde şüphesi vardır. Bir kimse ayeti kerimeye ve Hadis-i şeriflere hakaret ederse din-i nikahı gider. Maazallah'u Teala.

عَنْ اَنَسِ ابْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِسْتَكْثِرُوا مِنَ الْإِخْوَانِ فَاِنَّ لِكُلِّ مُؤْمِنٍ شَفَاعَةٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ (ابن النجار فى تاريخه)

Enes İbn-i Malik Radiyallahu anhu rivayeti ile Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem:

“İhvanı çoğaltınız. Çünkü her mü'min için kıyamet gününde şefaat etmek var,”[3] diye buyuruyor. Şefaat izni mü'minlere Allah'u Teala'dan verilir.

[Allah'tan izin almadan hiç kimse kimseye şefaat edemez. Şu dünyada kanunun maddesine uyunca o işin yapıldığı gibi şefaat edilecek kimse şefaat edilme kanunu ilahiyesine uyması lazım. Yani yarın mahşerde insanın en yakınına şefaat etme izni verilmezse şefaat edemez. Şöyle ki: Şefaat edilecek adam bu dünyada iken o zatın aleyhinde söylenilen cemaatte bulunduğu zaman en azından dille müdafa yapması lazım. “Sizin o dediğiniz gibi değil ben onu tanıyorum, duydum. Onlar iyi adamdır. Bu sözleriniz yanlış, keşke biz de onun gibi olabilsek” diye müdafasını yaptı ise yarın mahşerde bu adamın günahı çok, sevabı az olsa; bu zat diyecek ki:

- “Ya Rabbi! Bu adam; bizim aleyhimizde söyledikleri zaman bizim müdafaamızı yapardı, lisanen de olsa bizim gayretimizi güderdi. Bunun kalbinde bir gayesi vardı. Bu adam büyük adam, Allah yanında sevgilidir, mahşerde bize faydası olur diye bizi müdafaa ederdi. Şimdi kendi aciz kaldı. Bize selahiyet verdin. Ömür boyu bizi müdafaa yapan adamı, sen cehenneme atarda bizi cennete koyarsan, biz bu cennetin hiç tadını alamayız. Cennete girmemiş gibi oluruz. Bunu affet” diye Allah'u Teala'ya münacaatta bulunur. Allah'u Teala'da,

- “Bunları, sizin hürmetinize affettim” der. Beraber cennete gider. Amma dünyada iken amcası, dayısı, kardeşi en yakın akrabası olsun , böyle bir müdafaa yapmamışta bunu kurtar diyorsa Allah'u Teala;

- “Dünyada iken senin müdafanı yaptı mı? Senin gayretini güttü mü? Gittiğin yola gitti mi? Onun hangi iyiliğine karşı şefaat etmek istiyorsun” der, şefaat ettirmez. İşte bu dünyada iken onları müdafaa edip muhip olması lazım. İşte bunlara muhip denir. İbadet, zikrullah, ameli salih, toplu olarak yapılırsa Allah'u Teala ordakilere büyük bir sevap gönderir. Hepsine taksimat olur. Birazı küsur olarak artar. Allah'u Teala'ya melekler;

- “Bu kalan ne olacak” derler. Allah'u Teala;

- Ben onları muhipler için gönderdim. Bu toplumun gayretini güder, başkalarına kötü söylettirmezlerdi. Benim sevdiklerimi benim için müdafaa ederlerdi. Bu adamlara emeği geçti, onlara emeğinin karşılığını vermem lazım” der verir. Çünkü ayette “Zerre kadar hayır, zerre kadar şer araya gitmez”[4] buyuruyor. İşte zerre kadar hayrın mükafatını görüyor. İşte bu dünyada zahir faydası; ahirette şefaat edip cehennemden kurtarılma faydası vardır.]

Bir adam bir söz söyleyince (Edille-i Şer'iyye ile delil göstermelidir.) Kitap, ayet, sünnet, hadisler, icma-i ümmet Ashab ve kıyas-ı fukahadır. Bunların biri ile delil getirmeyen hocanın sözünü hiçe sayınız. Öyle değildir derler. Kendileri delil gösteremezler!

Diğer şefaat hakkındaki Hadis-i Şerifler:

عَنْ اَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَدْخُلُ الْجَنَّةَ بِشَفَاعَةِ رَجُلٍ مِنْ اُمَّت۪ى أَكْثَرُ مِنْ عَدَدِ مُضَرَ، وَيَشْفَعُ الرَّجُلُ ف۪ى أَهْلِ بَيْتِه۪، وَيَشْفَعُ عَلٰى قَدْرِ عَمَلِه۪ (طب)

Ebu Hüreyre Radiyallahu anhu rivayeti ile Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ümmetimde bazı kimseler var ki, bir adamın şefaatı ile Mudir kabilesinin sayısınca adam cennete gider ve bir adam, bir mü'min kendi ev ailesine şefaat eder ve insan ameli kadar şefaat eder,”[5] diye buyurmuştur.

Resul-i Ekrem Efendimiz ümmetini üçe ayırdı.

Birincisi: Gayet çok kimseyi şefaat ile kurtarır.

İkincisi: Kendi ev halkına şefaat edecektir,

Üçüncüsü de her insan amelinin kuvveti kadar şefaat edebileceğini böyle üç türlü söylüyor. İnsan ölünce vücudu ölür, ruhu ölmez. İnsan ölünce daha iyi uyanır. Kabrine gelenleri bilir ve tanır.

Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلنَّاسُ نِيَامٌ فَاِذَا مَاتُوا اِنْتَبِهُوا (طبرانى)

“Nass uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar”[6] demektir.

Sağımızda, solumuzda melekler var, görmüyoruz. Öldüğümüzde görürüz, ruhları da göreceğiz, ölmeden evvel ölenler görürler.

[Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا

“Ölmeden evvel ölünüz.”[7]

Yani bu dünyada iken çalışın, kalb gözünüz açılsın, ölünce göreceklerinizi bu dünyada görün, demektir.

Kabirde, sorgu melekleri var göreceğiz, sual cevap olacaktır. Bunu inkar edenler vehhabilerdir, batıl mezheb sahipleridir. Ölenler öldü, gitti derler. Bizim mezhebimiz (Ehl-i sünnet) Kabir ehl-i kabirde ziyarete gelenleri görür, o ruhlar harplerde yardım ederler. Evliyaların yardımı yetişir vesselam.]

Şefaati inkar edenlere cevap ve hadisler: Kitabın yukarısındaki hadislere bakınız.


[1] Sûre-i Enbiya, Ayet 69.

[2] Sûre-i Kehf, Ayet 22; Hulasat'ül-Beyan (B. Kur'an Tefsiri), Cild 8, s. 3099.

[3] Kenzü'l-İrfan Hadis No: 873.

[4] Sûre-i Zilzal, Ayet 7-8.

[5] Taberani Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 7984; Süneni Tirmizi, Hadis No: 2362; Musannefi Ebi Şeybe, Hadis No: 50; Müstedrek ala Sahihayn Li’l Hakem Hadis No: 574; İhyau' Ulumi'd-din, Cild 4, Hadis No: 678, s. 949.

[6] Marifetname, s. 524; İhyau' Ulumid-Din, Cild 4, Hadis No: 17, s. 42.

[7] Marifetname, s. 477; Müzekki'n-Nüfus, s. 140.


.