SÜLEYMAN ÇELEBİ VE YAZDIĞI MEVLİD

Önsöz:

Süleyman Çelebi Hazretlerinin, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz üzerine yazmış olduğu Vesîlet’ün-Necât (mevid) adlı kitabı çok meşhur olduğundan bir çok kez hattatlara yazdırılmış ve bir çok nüshası basılmıştır.

Süleyman Çelebi hazretlerine ait olan Mevlid’in kütüphanelerimiz de günümüze ulaşan yüzün üzerinde yazma nüshası mevcuttur.

Bu Mevlid nüshalarının çoğunda, sadece Mevlid’in okunan kısımları yer almaktadır. Bu nüshalar da genellikle Mirac’ın veya Vefat-ı Nebi’nin sonuna kadar olan kısımlar yer almaktadır. Mevlid’in ilk yazma nüshalarına baktığımız zaman aslının daha uzun olduğunu ve daha fazla konunun yer aldığını görmekteyiz.

Bu Mevlid’in aslı daha uzun yazılmış fakat zamanla bu Mevlid kısaltılarak bir kısmı yazılarak okunur hale gelmişdir. Ayrıca bazı Mevlid nüshalarında da Mevlidden olmadığı halde bazı farklı konuların ilave edildiği görülmektedir. Mesala; Hikaye-i Deve, Hikaye-i Güvercin, Hikaye-i Kesikbaş gibi hikayeler Mevlid’in aslında bulunmadığı halde Mevlid kitaplarına girmiştir. Bu nedenle özellikle en eski metinler tarihi sıralaması göz önünde bulundurularak, el yazması ve matbu bir çok Mevlid kitabı gözden geçirilerek ayrıca son zamanda neşredilmiş olan bazı Mevlid kitaplarından da yararlanılarak Süleyman Çelebi hazretlerinin Mevlid kitabının tamamını oluşturmaya çalıştık.

Yararlandığımız nüshalardan bazıları şunlardır: Ayasofya ktp, 3485, istihsah tarihi h. 916, Fatih ktp, 5430, ist. Tar. 917, Nuruosmaniye ktp, 3902, ist. trh. 981, Nuruosmaniye ktp, 3903, istinsah tar. 999, Keman keş 408 ist. trh, 1139, Keman keş 407, yazma bağışlar, 115, 111, 2484, burada değinemediğimiz diğer el yazması nüshalardan da yararlandık. Ayrıca matbu olan, Mevlid-in Nebi Kitabı, Matbaa-i Osmaniyye, trh. 1311. Musahhah Mevlid-i Şerif Kitabı, Matbaa-i Mahmud, trh. 1328. Necla Pekolcay, Mevlid, Süleyman Çelebi, Dergah yay. İst. 2005, Faruk Kadri Timurtaş, Mevlid, Süleyman Çelebi, 1000 Temel Eser, ist. 1970, Prof Dr. Necla pekolcay, Mevlid, Süleyman Çelebi TDV. yay, Ankara; 2007, Süleyman Çelebi, Vesilet’ün Necât, DİB yay. Ankara 2008.

Mevlid de, bugün okunan kısım asıl Mevlid kıtabından özetlenerek alınmıştır. Biz bu okunan kısmı kitabımızın başına yerleştirdik. Okunmayıp Mevlid’in aslından olan diğer konuları Mevlid dusından sonra koyduk. Mevlid’in sonuna da özellikle Allahu Teâla ve Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerine söylenen ilahi, kaside ve naatlar yerleştirdik. Kitabın sonuna da; Osmanlıca olan Mevlid’in orjinal metnini koymayı uygun gördük.

Süleyman Çelebi Hazretlerinin Mevlidi’nin Yazılış Sebebi:

Süleyman Çelebi Hazretleri, Mevlidini Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in diğer peygamberlerden üstün olduğunu isbat etmek üzere yazmıştır. Buna lüzüm görmesine Bursa’da İranlı bir vaiz’in Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in diğer peygamberlerden farklı olmadığını ileri süren cahilce sözleri sebep olmuştur.

Bursa’da bir vaiz camide vaaz ettiği sırada “Biz onun (Allah’ın) peygamberlerinden hiç birini öbürlerinin arasından ayırmayız hepsine inanırız.” (Bakara 285) âyetini tefsir ederken, peygamberler arasında hiçbir fark olmadığını kendisinin bu âyet gereğince Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i Hazreti Îsâ Aleyhisselâm’dan üstün görmediğini söyler. Cemaat arasında bulunan Allah Resulü’nün gerçek âşık ve sadıklarından bilgili ve dini gayret sahibi bir arap buna itiraz eder. Kuvvetli ve kesin deliller ortaya koyarak bu âyete verilen mananın yanlış olduğunu söyler ve derki:

“Hey nâdan ve cahil sen tefsir ilminde yayasın. Peygamberler arasında fark yoktur demekten murad, Resullük ve Nebilik bakımındandır. Yoksa mertebe ve fazilet bakımından değildir. Eğer bu bakımdan olsaydı ‘O peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık’ (Bakara 253) âyetinin mânâsı nasıl uygun düşerdi.”

Fakat şehir halkı vaiz tarafını tutar. Bunun üzerine bu zat arap vilâyetlerine Mısır ve Halep’e giderek kendi görüşünün lehinde altı kere fetva getirse de vaiz sözünde ısrar eder. Ancak vaizi yedincisinde yenmek mümkün olur.

Bu tartışma cemaat arasında bölünmelere yol açmış, her iki tarafı da tutanlar olmuştur. Süleyman Çelebi’de bu tartışmalara şahit olmuş, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in fazilet ve mertebesinin iyice anlaşılması ve yanlış bazı fikirlerin önlenmesi bakımından bir eser yazmanın yerinde olacağı kanatine varmıştır. İşte onun şu beyitleri bu olayı doğrular boyuttadır.

Ölmeyip Îsâ göğe bulduğu yol

Ümmetinden olmak için idi ol

Dahi hem Mûsâ elindeki âsâ

Oldu anın izzetine oldu ejderha

Çok temenniler kıldılar Hakk’dan bunlar

Kim Muhammed ümmetinden olalar

Gerçi bunlar dahi mürsel durur,

Lâkin Ahmed efdal ü ekmel durur

Zîra efdallığa ol elyak durur

Anı öyle bilmeyen ahmak durur

Bu beyitler de Süleyman Çelebi Hazretleri, Îsâ Aleyhisselâm’ın göğe yükseltilmesini ileride gelecek olan Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem ümmetinden olmak arzusuna bağlamaktadır. Mûsâ Aleyhisselâm’ın âsâsının yılan haline gelmesi onun şerefinin yüceliğine delalet ettiğini ve nice Peygamberlerin onun ümmetinden olmak için Allah’tan temennilerde bulunduklarını hepsinin Allah tarafından gönderildikleri halde Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in onlardan daha faziletli ve daha mükemmel olduğunu beyan etmektedir.

Bu olay kaynakların ekserisinde belirtilen bir hâdisedir. Ayrıca İranlı vaizin batiniliğinden de bahsedilmektedir. Ehl-i Sünnet olduğu bilinen Süleyman Çelebi’nin ona mal edilen Ehl-i Sünnet inançları dışına düşen parçaları kaleme alamayacağı hususu bu vesileyle belirmiş bulunmaktadır.[1]

Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i yazmasındaki ikinci gaye: Ehl-i Sünnet akidesini yıkmak isteyenlerin ve bâtinilik propagandası yapanların tesirini azaltmak, hatta ortadan kaldırmaktır.

Osmanlı imparatorluğunun zayıf sayılabilecek bir devrinde (Fetretten yeni çıkdığı bir sırada) siyasi, fikri, dini her türlü cereyanların kaynaştığı ve etrafı karıştırdığı bir zamanda Süleyman Çelebi, Ehl-i Sünnet tarafını tutmuş ve devletin yıkılmasını önlemekte yardımcı olmuştur.

Süleyman Çelebi, itikat meselelerinde ve diğer hususlarda hep Ehl-i Sünnet görüşünü ortaya koymuş ve eserinde baştan sona Ehl-i Sünnet akîdesinin müdafasını yapmıştır.

Tarihçilerin belirttiğine göre, Osmanlı imparatorluğu Ehl-i Sünnet akidesini yaymak ve batıl mezeplerin yayılmasını önlemek için Mevlid’e çok önem vermişler, Osmanlı padişahları, şeyhul islam’lar ve o zamanın meşhur âlimleri bizzat bu Mevlid merasimlerine katılmışlar ve kendileride Mevlid cemiyetleri düzenlemişlerdir.[2]

Süleyman Çelebi Hazretlerinin Mevlidi’nin Adı ve Yazılış Tarihi:

Eskiden beri ve bugün Mevlid olarak tanınan ve şöhret bulan eserin asıl adı Vesîlet-ün Necât (kurtuluş sebebi) ‘tır. Süleyman Çelebi bunu kitabın sonunda şu beyitlerle açıklamaktadır

İşbu kan-ı şehd ki şirindir tadı

Bil Vesilt’ün Necât oldu adı

Vesilet’ün Necât h. 812 m. 1409-1410 yılında yazılmıştır. Bu hususta herhangi bir terettüt yoktur. Eserin son bölümünde şu beyitler bulunmaktadır.

Hem sekiz yüz on ikide tarihi

Bursada oldu tamam bu ey ahi

Necla Pekolcay; Süleyman Çelebi’nin bu eserini kaç yaşındayken ve hangi tarihte yazdığını şöyle açıklıyor: Raif yelkenci nüshalarının ikisinde de mevcut olan: “Erişti şarstluk u olduk koca” mısrasının Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i altmış yaşında yazdığını, bu eserin 812 de kaleme alınmış olduğu bilindiğine göre de doğum tarihinin 752 olabileceğini söylemiştir.[3]

Mevlid Merasimleri ve Okunuş Şekli:

Mevlid çeşitli vesilelerle okutulmuş ve okutulmaya da devam edilmektedir. Özellikle kandil gecelerinde ve Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğum günü olan Mevlid kandilinde özel merasimler düzenlenerek ülkemizde ve birçok İslam ülkelerinde okutulmaktadır.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğum yıl dönümü dolayısıyla Mevlid okutulması ve şenlikler tertip edilmesi bir ara bazı ülkelerde resmiyet kazanmıştı. Bugün de Mısır ve Mağrib memleketlerinde Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğum günü resmi bir bayram olarak kutlanmaktadır. Bizde de 1910 yıllarında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğum günü, dini ve milli bir gün olarak resmi bir bayram haline gelmişti. Daha önce Sultan II Mahmud zamanında Mekke’de resmen Mevlid töreni tertip ediliyordu.

Mevlid okutulması ve Mevlid merasimlerinin düzenlenmesine karşı çıkanlara birçok Ehl-i Sünnet âlimi; bu itiraz edenlere kuvvetli delillerle cevaplar vermişler hatta bu hususta müstakil eserler dahi kaleme almışlardır. Burada birkaç rivâyete yer vereceğiz. Bu konuda Gaziantepli Muhammed Bilal Nâdir (Bilâl Baba) ve Muhammed Hilmi Kutlubay Hazretleri kitaplarında, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Mevlidine karşı olanlara âyet ve hadislerle cevaplar vermişlerdir. Onların Mevlid hakkındaki yazıları aşağıda yazılmıştır.

Suyuti, Beyhaki’nin Enes Radiyallâhu anhu’dan naklettiği şu rivâyeti kaydetmektedir: Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem nübüvvet devrinde kendisi için akika kurbanı kesmiştir. Dedesi Abdul-Muttalib’in onun doğumunun yedinci günü akika kurbanı kestiği biliniyordu. Akika’nın tekrarlanmaması esas olduğuna göre Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisi için böyle bir kurban kesmesi Allah’ın onu “Rahmetenlilâlemîn” kılmasına karşı bir şükranın ifadesi manasına hamlolunur. Nitekim o kendi nefsine de salavat getirirdi. İşte bunun için onun doğum gününde toplantılar yaparak, ziyafetler çekerek, hayırlar ile Allah’a yaklaşarak şükran ve sevinçlermizi belirtmek bize müstecâb olur.[4]

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan rivâyet olunduğuna göre: İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ Ebu Leheb’i rüyasında görmüş ve ne halde olduğunu sormuş, oda “Ben ateşteyim lakin her Pazartesi gecesi cezam hafifletiliyor demiş”, buna sebep olarak ta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğduğunu kendisine müjdeleyen cariyesini azâd etmesini göstermiş. Ebu Leheb gibi küfür ve dalalet içinde ölen birinin Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğumu ile ilgili bir hatırası onun cezasını hafifletmeğe yararsa dolayısıyla Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmeti onun doğum gününü şükran ve sururla kutlamakta haklı olur. (bk. Abdulganî Nâbulusî, ayn. Esr., s. 75)[5]

Mevlid okunurken Velâdet Bahrinde Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in doğduğunu bildiren beyit okunurken “Doğdu ol saatte ol sultan-ı din, Nura gark oldu semâvat ü zemin” ayağa kalkılır ve ara duâsı yapılır.[6] Sonra Kur’ân-ı Kerîm okunarak ikinci kısma başlanır. Mirac’ın sonuna kadar okunur ve sonunda Kur’ân-ı Kerîm okunup duâ edilerek Mevlide son verilir. Genellikle Mevlid cemiyetlerinde Mevlid okunurken zikrullah yapılır.

Mevlid toplantısında şerbet veya şeker dağıtılması ve gül suyu serpilmesi adettir. Anadolunun bazı yerlerinde helva kuru üzüm ve çörek cinsinden bazı şeylerde dağıtılmaktadır.[7]

Süleyman Çelebi Hazretlerinin Hayatı:

Yıllardan beri memleketimizde dinî törenlerde bilhassa Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’in mübarek doğum gününde güzel sesli kişiler tarafından okunan Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi, Milâdi 1352’te Bursa’da doğmuştur. Babası Ahmed Paşa’dır. Annesi; Osmanlı Devleti’nin kurucusu Sultan Osman’ın kayınbabası Şeyh Edabali’nin oğlu Şâir Şeyh Mahmud’un kızıdır.

Halk arasında Süleyman Dede diye anılan Süleyman Çelebi, küçük yaşından beri kuvvetli bir dini terbiye ve tahsil görmüş, hayranı olduğu Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hakkında o tarihe kadar yazılan birçok eserleri okumuştur.

Gençliği Yıldırım Beyazıd devrinde geçen Süleyman Çelebi, Bursa’nın en tanınmış âlimlerinden Halveti Tarikatı Şeyhi Buharalı Emîr Sultan’a intisap etmiş, adı geçen şeyhin vefatı ile onun yerine o tarihlerde inşâsı tamamlanan Ulu Câmiye imam tayin edilmiştir.

Süleyman Çelebi altmış yaşında iken Peygamberlerin üstünlük dereceleri hakkında yapılan bir tartışma üzerine, “Vesiletü’n-Necât” adını verdiği meşhur Mevlid manzumesini yazmıştır.

Hicret’in yedinci yılından beri İslâm ülkelerinde Hazreti Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’in dünyaya şeref verdiği 12 Rebîül-evvel’e tesadüf eden günde O’nun yüceliğini, eşsiz ahlak ve meziyetlerini anlatan medhiyeler gibi eserler okunur, o mübarek günün şerefine törenler yapılır, ziyafetler verirlerdi.

Bu törenlerde okunan Mevlid ve methiyeler Arapça idi. Daha sonra dünyadaki bütün Müslümanlar Mevlid-i Şerifi daha iyi anlayabilmek için Arapça olan mevlid ve methiyeleri kendi lisanlarına tercüme etmişlerdir. Süleyman Çelebi Hazretleride Türkçeye tercüme ederek bu mevlidi genişleterek düzenlemiştir.

Süleyman Çelebi Mevlid adlı eserini yazdıktan sonra o zamana kadar okunan Arapça Mevlid yerine onun yazdığı Türkçe “Mevlidi’n-Nebî” okunmaya başlanmıştır.

Arapça yazılmış olan Mevlid’i şeriflerden bazılarının isimleri şunlardır:

Bunlar arasında hadis bilgini İbn Dihye (ölm. m. 1235)’nin Kitâbü’t Tenvîr Fi Mevlidi’s Sirâci’l Münîr ( parlak meşalenin doğumu hakkında aydınlatma kitabı) veya Et-Tenvîr fi Mevlid il Beşîr ven Nezîr ( korkutucu ve müjdeleyicinin doğumu hakkında aydınlatma) kitabı ve Muhiddin-i Arabî (ölm. m. 1240), El-Bekri (ölm. m. 1295, İbn-ül Cezerî (ölm. m. 1350-1429)’nin eserleri zikredilebilir.[8]

Süleyman Çelebi Milâdi 1422’de Bursa’da vefat etmiştir. Mezarı Bursa’nın Çekirge yolu üzerinde bulunmaktadır.

O’nun şu iki beyti ile sözümüze nihâyet verelim.

Hakk Teâlâ rahmet eyleye ona,

Kim beni ol bir duâ ile ana

Her kim diler bu duâ’da buluna

Fâtiha ihsân ede Süleyman kuluna


[1] Necla Pekolcay, Türkçe Mevlid metinleri I-II, doktora tezi, ist. 1950. İkinci cildi genişletilmiş Mevlid olarak Mevlid, Süleyman Çelebi, Dergah yay. İst. 1982, 1992 ve 2005 de üç defa basılmıştır. N. Pekolcay, Süleyman Çelebi, Dergah yay. 2005, sayfa: 15.

[2] Faruk Kadri Timurtaş, Mevlid Süleyman Çelebi, 1000 Temel Eser, İst. 1970, sayfa: IV-VI Süleyman Çelebi, Vesilet’ün Necât, DİB. yay. Ankara; 2008, sayfa: 17-18.

[3] Necla pekolcay, a.g.e, Dergah yay. sayfa: 14. Prof Dr. Necla pekolcay, Mevlid Süleyman Çelebi TDV yay, Ankara; 2007, sayfa: 16; Faruk Kadri Timurtaş, a.g.e, sayfa: VI-VII.

[4] N.Pekolcay, a.g.e, Dergah yay. Sayfa: 27-28

[5] N.Pekolcay, a.g.e, Dergah yay. Sayfa: 28

[6] Faruk Kadri Timurtaş, a.g.e, sayfa: XII

[7] Faruk Kadri Timurtaş, a.g.e, sayfa: XII

[8] Faruk Kadri Timurtaş, a.g.e, sayfa: IV


.