HZ. MUÂVİYE RADİYALLÂHU ANHU HAKKINDA KÖTÜ SÖYLEYENLERE

HZ. MUÂVİYE RADİYALLÂHU ANHU HAKKINDA KÖTÜ SÖYLEYENLERE

Muaviye Radiyallahu anhu, bütün ehl-i sünnet ulemasına göre sahabe-i kiram’dan olup, Peygamberimiz (Sallalahu aleyhi vesellem) efendimizin vahiy katiblerin-dendir. Aynı zamanda Resul-i Kiram efendimizin kayın biraderidir. Ashab ve ulema tarafından, bu sebeple kendisine mü’minlerin dayısı diye isim verilmiştir.

Sıffin ve Nehrevan Harbi:

Muaviye Radiyallahu anhu, akrabası olan Hz. Osman Radiyallahu anhu’nun haksız yere öldürüldüğünü düşündüğünden onun davasını gütmüştür. Meselesi halifelik davası değildi. İki tarafta Müslümandır.

Muaviye Radiyallahu anhu, Hz. Osman Radiyallahu anhu'nun amcası oğlu idi, Şam'da vali idi. Muaviye Radiyallahu anhu'ye Hz. Osman Radiyallahu anhu’nun şehid düştüğünü ve Hz. Ali Radiyallahu anhu'nun katilleri sakladığını söylediler. İsyancılar, Hz. Muaviye Radiyallahu anhu'nun yanında toplanıp Hz. Ali Radiyallahu anhu ile harbe hazırlandılar, Hz. Muaviye Radiyallahu anhu, Hz. Ali Radiyallahu anhu ile konuştular. Sulh olmak için ikisi de çok gayret gösterdi. Ama sözleri birbirine ters geldiği için anlaşamadılar. Müşavereleri dört ay sürdü. Cum'a günü Hz. Ali Radiyallahu anhu imam olur, Hz. Muaviye Radiyallahu anhu ve her ikisinin askeri Hz. Ali Radiyallahu anhu’nun arkasında cuma namazı kılar, yine münakaşa devam ederdi, uzlaşamazlardı. Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Bu 19 kişi şer'i mahkeme ile mahkeme olsun. Bunu kabul et, halife sen ol diyor. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu:

- Bu 19 kişiyi bana teslim et, bunları öldüreyim. Sen halife ol. Her ikisinde de halifelik mühim değil. Bu 19 kişi mühimdi. Muaviye Radiyallahu anhu hazretleri:

- Kur'an-ı Kerim’de; Birisi haksız yere öldürülürde onun kanını dava etmezsem mahşerde bana davacı olur.[1] Onun için bunun kanını dava etmeye mecburum. Bunun ölümüne bu 19 kişi sebeb oldu. Muhakkak bunları öldürmem lazım, hem halife, hem de amcamın oğlu dedi Hz. Ali Radiyallahu anhu ise şöyle diyordu:

- Kur'an-ı Kerim hükmünce mahkeme edip suçlular şeriatın emrince cezalanmaz, hepsi öldürülür ise bundan Allah yanında ben mes'ulüm. Hz. Osman Radiyallahu anhu Allah yanında mes'ul olmayayım diye öldü. Nihayet dört ay sonra Hz. Ali Radiyallahu anhu’ya:

- Bu böyle bitmeyecek seni evden dışarı çıkarmayacağız, ya 19 kişiyi bize teslim et, ya harb edeceğiz dediler. Hz. Ali Radiyallahu anhu, Hz. Muaviye Radiyallahu anhu'ya:

- Sen seni bilmiyor musun? Beni bilmiyor musun? dedi. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu:

- Ben seni de biliyorum, beni de biliyorum. Sen benden Allah yanında sevgilisin, büyüksün. Şahsına hürmetim var. Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Bu müslümanlar boş yere kırılmasın. İkimiz muharebe meydanında harb edelim dedi. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu:

- Şimdiye kadar senin karşına çıkanın hiç biri sağ dönmedi. Belli ki beni de öldürürsün. Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Allah'a dua edelim. Davud Aleyhisselam kılıcı haksızı keser, haklıyı kesmezdi. Bizim kılıçlarımızda haksızı kessin, haklıyı kesmesin dedi. Hz.Muaviye Radiyallahu anhu yine cesaret edemedi. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu'nin ordu kumandanı Amr İbn-il As Radiyallahu anhu çok kurnazdı. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu'ye:

- Biz Ali ile harb edip kazanmamıza imkan yok. Ancak harb ortasında hile ile Ali'nin askerini kendine düşman eder. Harbi kazanırız dedi. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu:

- Hz. Ali Radiyallahu anhu'nun askeri kendine düşman olur mu? Amr ibn-il As Radiyallahu anhu:

- Olur. Ali'nin askeri kendini tutmaz. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu:

- Bizim asker bizi tutar mı? Amr ibn-il As Radiyallahu anhu:

- Tutar.

- Ne biliyorsun?

- Sınayalım der. Biz cuma günü harbte olacağız. Cuma namazını kılamayız. İki gün evvel cum'a namazını kılmamız lazım dedi. İki gün evvel cuma namazını kıldılar. Askerden itiraz eden olmadı. Hz.Muaviye Radiyallahu anhu'ya:

- İşte bizim asker, bizi tutuyor dedi. Bu arada Konstantin kralı Hz. Muaviye Radiyallahu anhu'ya bir mektub yazdı.

- Sizinle harbim var. Maksadı Hazreti Ali Radiyallahu anhu ile harb edeceğini bildiği için ya bana taviz verir, ya benimle olup Ali ile harb etmeye razı olur. Hazreti Muaviye Radiyallahu anhu:

- Ey Konstantin Kralı! Benimle Ali arasında olan hilafet davası değil, Amcam oğlu Halife Osman'ın kan davasıdır. Din meselesi araya girerse ben kan davasından vaz geçer. Ali Radiyallahu anhu ile birleşir, sisli dumanlı Konstantin şehrini başına yıkar, seni bahçeden turp söküp atar gibi Konstantin'den söküp atmadanda geri dönmem. Konstantin Kralı özür diledi. Nitekim Hazreti Muaviye Radiyallahu anhu sonraları iki sefer İstanbul'a sefer düzenledi.

- Hazreti Ali Radiyallahu anhu yine askerine:

- « Öldürmeye değil esir almaya, yaralamaya vurun. Karşınızdakinin müslüman olduğunu unutmayın. Ben harbe girmeyeceğim. Çünkü karşımızdakiler müslümandır» dedi. Harbe başladılar. Hazreti Muaviye' Radiyallahu anhu'nin askeri dayanamadı. Hazreti Muaviye Radiyallahu anhu, Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu'ya:

- Hani bir harb hilesi yapacaktın, Ali Radiyallahu anhu'nin askerini kendine düşman edecektin. Amr ibn-il As Radiyallahu anhu:

- Bizim asker sıkılmadan bizim sözümüzü dinlemez dedi ve zamanını bekledi. Tam asker yılgınlık gösterince kendi askerlerine mızrakların başına Kur'an bağlattırıp:

- Ey Ali!nin askeri! Harbi durdurun, biz işimizi Kur'an ile halledelim diyordu. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'nin askeri durdu. Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Bu harb hilesidir. Harbte bozulacağını aklı sezince bizi birbirimize düşürmek için bunu yaptı. Asker:

- Kur'an ayaklar altında tepeleniyor. Hazreti Ali Radiyallahu anhu kendini göstererek:

- «Ene Kur'an» Kur'an benim, bana bakın. Kur'an'ın yaprakları, her şehid düşen asker ile ayaklar altında kalıyor. Mühim olan Kur'an'ın hükmü ayak altında kalmasın. Kur'an'ın hükmü ayak altında kalırsa, telafisi imkansız sonuçlar çıkar. Yaprakları harb sonrasında toplamak mümkündür. Siz harb edin yine asker vurdu. Amr ibn-il As Radiyallahu anhu yine ortaya çıktı.

- Kur'an ayak altında çiğneniyor, biz sizin dediğinizi kabul ediyoruz, siz Allah'tan korkmuyor musunuz. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'nun askerinden 19 kumandan ayrıldı. Harbi durdurdu. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'yi sulh olmaya davet ettiler.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem :

- “Ya Ali! bir zaman gelir öfkelenirsin, öfke kalbinden gırtlağına ordan ağzına, ordan da dilinin ucuna gelir. Bir şeyler söyleyecek olursun söyleyemezsin, sabredersin yutarsın.“ İşte o bu harbte oldu. Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Biz harbi durdurursak bir daha bu fırsat elimize geçmez. Bizi bölerler. Sizi kandırırlar. Amr ibn-ul As'ın oyununa geliyorsunuz. Bu harb hilesidir. Bizim dediğimizi kabul ediyorlarsa kılıçlarını atsın, teslim olsunlar. Kılıçlarını atmıyorlarsa teslim olmuyorlar demektir dedi ise de söz dinletemedi. Bu arada Malik-i Ejder'in oğlu İbrahim Ejder, Radiyallahu anhu harbe devam ediyordu. Hazreti Muaviye (Rediyallahu anhu)'nin askeri ona da dayanamadı. Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu yine ortaya at sürdü.

- Allah'tan korkun, harbi durdurun. Bizi boşuna kırmayın. Biz müslüman değil miyiz? diye bağırınca Hazreti Ali Radiyallahu anhu'nin 19 kumandanını yine harekete geçirdi.

- Ya Ali! İbrahim'i çağır, harbi durdur. Yoksa bizde sana vuracağız. Hazreti Ali Radiyallahu anhu İbrahim Radiyallahu anhu'i çağırdı.

- Ya İbrahim! Harbi durdur. İbrahim Hazreti Ali Radiyallahu anhu'ye yalvarırcasına:

- Bana dur deme, bir saatlık bir harbimiz kaldı, bir saat sonra zaferi kazanırım dedi. Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Ben durdurmak istemiyorum, şu gördüğün kumandanların hepsi bize isyan ettiler. İbrahim Ejder Radiyallahu anhu:

- Bana müsade et, Hem Muaviye Radiyallahu anhu'nin askeri ile hem de bunlarla harb eder, yine zaferi kazanırım. Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Bizden günah gitti, sorumluluk bunlara ait. Harbi durdur dedi. Harb durdu. Hazreti Ali Radiyallahu anhu bütün ısrarlara rağmen kendi askerine küsüp Medine'ye dönmedi. Kufe'ye yerleşti. Hazreti Ali Radiyallahu anhu kendine sığınan 19 kişiye şöyle söyledi:

- Biz harbi kaybettik, çoğa varmaz sizi öldürürler. Ben sizi koruyamam, başınızın çaresine bakın dedi. Kufe'ye gitti. Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu meydana at sürdü.

- Bana kalırsa Ali'yi de Muaviye'yi de hilafetten azledelim, en alim kimseyi de halife yapalım. O zamanda en Alimi diye en fazla Hadis ezberleyene denirdi. En fazla Hadis ezberinde olan Hazreti Ali Radiyallahu anhu'nin askerinden Ebu Muse'l-Eş'ari idi. En alim seçilecek diye Ebu Mus'el-Eş'ariyi, karşı taraftanda Amr ibn-ul As'ı hakem tayin ettiler. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'ya söyleyince Hazreti Ali Radiyallahu anhu acı acı güldü. Allah sizi şaşırmış. Hakemleri Amr İbn-ul As karşısında en fazla kanacak adamı seçmişsiniz. Ebu Mus'el Eş'ari:

- Ben Kufe'ye geleceğim zaman valiliği elimden alır diye beni Kufeye koymak istemedi. Zorla girdim. O benim için değil, kendi için konuşur. Kendi içinde konuşamaz. Onu Amr ibn-ul As kandırır. Yine söz dinlemediler. Nihayet Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu ile Ebu Mus'el Eş'ari Radiyallahu anhu hakem olarak iki ordu arasındaki boşluğa at sürdüler. Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu:

- Ya Ebu Mus'el Eş'ari Radiyallahu anhu Allah bu ümmeti Muhammed'in mukadderatını benim gibi bir acizle, senin gibi muhterem alim bir zata teslim etti. Şimdi her şeyi bırakalım Ali'yi de Muaviye'yi de hilafetten azledip, en alim birisini tayin edelim dedi. Ebu Mus'el-Eş'ari Radiyallahu anhu baktı ki, söz dönüp dolaşıp kendine geliyor. Ebu Mus'el Eş'ari Radiyallahu anhu:

- Olur dedi. Amr İbn-ul As Radiyallahu anhu:

- Sen belinden kılıcı çek havaya kaldır de ki: «Vekili olduğum Ali'yi şu kılıcı kınından çektiğim gibi hilafet makamından çektim, azl ettim de.» Ben de aynı şekilde Muaviye'yi azl ederim. Düşünür düşünür, en alim bir adam seçeriz. Ebu Mus'el Eş'ari Radiyallahu anhu kılıcı kınından çekip havaya kaldırdı.

- Vekili olduğum Ali'yi hilafet makamından şu kılıcı kınından çıkardığım gibi çıkardım azl ettim. Sıra Amr ibn-il As'a gelmişti. O da:

- Şu kılıcı kınından çekip çıkardığım gibi vekili olduğum Muaviye'yi hilafet makamından çıkardım, azl ettim. Şu kılıcı kınına koyduğum gibi hilafet makamına koydum diye kılıcı kınına koydu ve atını sürdü. Ebu Mus'el-Eş'ari Radiyallahu anhu çağırdı:

- Hani bir Âlim adam seçecektik. Amr ibn-ul As Radiyallahu anhu:

- Allah için ne duydunuz ise onu söyleyin. Bu Ali'yi azl etti. Reyini bana verdi. Bende düşündüm, Muaviye'den daha iyisi yok, onu tayin ettim. Bizim de sözümüz anlaşmamız böyle idi, dedi. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'nun kumandanları kızdılar.Kufe'ye Hazreti Ali Radiyallahu anhu'ya geldiler.

- Ya Ali! Kalk yeniden harb edelim. Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Ben harb etmem. Onlar:

- Daha evvel niçin harb ettin. Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Bu 19 kişi haksız yere öldürülmesin diye harb ettim dedi. Bunların hepsi tek tek tutulup işkence ile öldürülmüştü. Harbte sulh olunca bunları takib ettiler. Hz. Ebu Bekir Radiyallahu anhu‘nun oğlu ilk defa İran'a, ordan Yemen'e, oradanda Hindistan'a giderken yolda yakaladılar. Güneşe karşı çarmıha gerip güneşte gevredip öldürdüler. Hazreti Aişe (Radiyallahu anhuma) ölünceye kadar benim kardeşim kebab oldu diye kebab yemedi.

Hz. Ali Radiyallahu anhu:

- Ben 19 kişi haksız yere öldürülmesin diye harb ettim, Şimdi niye harb edeyim. Onlar:

- 19 kişi öldürülmemesi için harb ettin. Bizden ölen 19 bin kişi oldu. Onlar için harb et. Senin 19 kişi bizim 19 bin kişiden kıymetli mi? Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Haksız yere öldürülecek adam öldürülmesin diye harb edilir. Ölen adam için harb edilmez. Çünkü karşı taraftan kat kat fazla adam öldü. O zaman onların ölmemesi için harb ettik. Şimdi halifelik için nefsim için harb etmem. Münakaşa büyüdü Hazreti Ali Radiyallahu anhu'ye:

- Senin gittiğin yol da, sen de müslüman değilsin dediler ve dinden çıktılar. Hazreti Ali Radiyallahu anhu:

- Bana İbrahim'i çağırın. İbrahim Radiyallahu anhu geldi. Ya İbrahim harb hazırlığı yap. Hazreti Aişe (Radiyallahu anha)'nın ordusuna kılıç çekmedim. Müslümandı, Muaviye'nin ordusuna kılıç çekmedim, müslümandı. Bunlar bana harbin ortasında karşı geldiler, kılıç çekmedim, müslümandı. Şimdi dinden çıktılar, serbest kılıç sallayabilirim dedi. Kendi askeri ile harb etti. 17 bin kişiyi kılıçtan geçirdi. Bu harbin adına Nehrevan cengi derler.[2]

Nehrevan Cengi artıkları toplanıp üç düşmanımız var. Üçü de ölmeli diye karar aldılar. Felan ayın felan günü cum'a namazında Ali Kufe'de, Muaviye Şam'da, Amr ibn-il As Mısır'da cum'a namazı kıldırırken öldürelim dediler. Fedailer seçtiler. O günde fedailer arkalarına dursun zehirli hançerle vurup öldürsünler. Hazreti Ali Radiyallahu anhu'yi hizmetçisi ibn-i Mülcem vurup şehid etti. Muaviye' Radiyallahu anhu'ye bıçağı önden attıkları için, bıçak kayıp kasığına gitti, iki torbasını kesti, ameliyat olup kurtuldu, Sakat kaldı. Amr ibn-il As Radiyallahu anhu o gün hasta olduğu için yerine birisini vekil tayin etmişti, kendi namaza gelememişti. Amr ibn-il As Radiyallahu anhu diye onun yerine vekilini öldürdüler.

Hz. Hasan Radiyallahu anhu efedimizin zehirlenerek nasıl şehid edildiği:

Hz. Ali Radiyallahu anhu efendimiz şehid edilince Ashabın bir kısmı Hz. Hasan Radiyallahu anhu’yu halife olarak seçmişti. Bir kısmıda Hz. Muaviye Radiyallahu anhu’yu halife olarak seçmişti. Bu sebeple aradaki ayrılık, fitne ve husumet ortadan kalkması için Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimiz kendi gönül rızası ile halifeliği Muaviye Radiyallahu anhu hazretlerine bırakmıştır. Buhari’de nakledilen Hadis-i Şerif’te:

عَنْ أَبِي بَكْرَةَ قَالَ: رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمِنْبَرِ وَحَسَنٌ مَعَهُ وَهُوَ يُقْبِلُ عَلَى النَّاسِ مَرَّةً وَعَلَيْهِ مَرَّةً، وَيَقُولُ: إِنَّ ابْنِي هَذَا سَيِّدٌ وَلَعَلَّ اللَّهَ أَنَّ يُصْلِحَ بِهِ بَيْنَ فِئَتَيْنِ مِنَ الْمُسْلِمِينَ

“Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimiz daha çocuk iken Resulallah Sallallahu aleyhi ve sellem minber üzerinde Hasan Radiyallahu anhuyu yanına alarak bir kere cemaate, diğer bir defa da Hz. Hasan Radiyallahu anhu’dan yana dönüp, ona işaret ederek: Bu benim oğlumdur, Şeref sahibi bir efendidir. Umarım ki: Allah, oğlumun sebebi ile yakında müslümanlardan iki büyük fırkanın arasını ıslah edecek,”[3]demiştir. Bu Hadis-i şerif bizzat bu olayı anlatmaktadır.

Yezid; Hz. Muaviye Radiyallahu anhu’nin vefatından sonra Hz. Hasan Radiyallahu anhu’nun halife olacağını bildiği için Hz. Muaviye Radiyallahu anhu daha hayatta iken Hz. Hasan Radiyallahu anhu Efendimizin hanımına para ve bir çok vaadler de bulunup zehirleterek şehid ettirmiştir.

Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimiz, Hz. Muaviye Radiyallahu anhu tarafından öldürüldüğünü söyleyenler vardır. Bu son derece yanlıştır. Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimizi öldürmesi için hiçbir sebep yoktur. Çünkü hem Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimiz hemde bütün ashap kendisine biat etmiştir. Hz. Hasan Radiyallahu anhu’ı Hz. Muaviye Radiyallahu anhu şehid etti, demek tamamen fitne çıkarmaktan başka bir şey değildir. Çünkü bu hadise bin dört yüz sene önce gerçekleşmiş bir olaydır. Halbuki bir çok rivayette de Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimizi, Yezid’in öldürttüğü açıkça geçmektedir. Bu hususta daha ilk zamanlarda islam tarihi kitabı yazan imam Taberi’nin (m. 839-923) eserinde nakledilen rivayet şöyledir: Yezid Hz. Hasan Radiyallahu anhu’nun hanımı olan Cade binti el-Eşas b. Kays’a haber göndererek, şayet Hz. Hasan Radiyallahu anhu’yu zehirleyip helak ettiği takdirde, 10 bin dirhem gümüş, Irak’ta 10 pare köy ve kendisini alacağını vaat etti. Cade, Yezid’in bu vaadi üzerine Hz. Hasan Radiyallahu anhu’ya zehirli şerbet sundu.”[4]Bu olay Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 719’da da şöyle nakledilmektedir:

“Yezid, Hazreti Hasan Radiyallahu anhu'nun ailesi Ca'de binti Eş'as bin Kays'a hizmetçilerini gönderdi. Hazreti Hasan Radiyallahu anhu'yu zehirlerse kendisini alırım dedi. O'da Hazreti Hasan Radiyallahu anhu'nun çok sevdiği bal şerbetinin içine zehir kattı. Hazreti Hasan Radiyallahu anhu ölmedi, hastalandı, Tekrar bal şerbeti istedi, ailesi zehirli bal şerbetini tekrar verdi. Ölmedi biraz daha fazla hastalandı. Yine zehirli bal şerbetini içince vefat etti, şehid oldu.”

Resul-i kiram efendimiz buyurmuştur ki:

اِذَا ذُكِرَ أَصْحَاب۪ى فَأَمْسِكُوا وَاِذَا ذُكِرَتِ النُّجُومُ فَأَمْسِكُوا وَاِذَا ذُكِرَ الْقَدَرُ فَأَمْسِكُوا (طب عد عن عمر)

Üç şeyden bahsetmeyiniz, çünkü yanılır ve yanlış çıkarsınız: 1- Yıldızların ilminden. 2- Kaderden. 3- Ashabım hakkında aralarında olan ihtilafları kötü görerek onların aleyhlerinde söz söylemekten.“[5] Bu nedenle bütün ehli sünnet uleması ve dört mezhep imamı da Muaviye Radiyallahu anhu diyerek kitaplarına yazmışlar ve peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ashabından olduğunu vurgulamışlardır. Ancak Yezid’e iyi diyen hiç yoktur. Onun yaptığı zulüm ve kafirlikten dolayı babasının ne kabahati var. Babası çok alim ki hakkında bir çok Hadis-i Şerif’ler vardır. Bütün ehl-i sünnet uleması tarafından büyük bir ashap olarak bilinmektedir. Yezid ise tam tersi dindarlıkla hiç alakası olmayan biri olup Cuma hutbelerinde Hz. Ali Radiyallahu anhu efendimize hakaret için maymunların başına sarık sarıp hutbeye çıkaran, evladı resule ve ashaba düşman olan birisidir. Yezid, sadece Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimizi ve Hz. Hüseyin Radiyallahu anhu efendimizi şehid etmekle kalmamış Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ehl-i beytinden ve ashaptan ve onların evladlarından binlerce kişiyi şehid etmiştir.

İbn-i Kesir Rahimehullah, Şemail’ür-Resul adlı kitabının 483. Sayfasında, Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem ’in emevi hükümdarları hakkında söylediği şu Hadis-i Şerif’i nakletmektedir:

A’la bin Abdurrahman, babası Ebu Hureyre Radiyallahu anhu’dan Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Rüyamda Hakem oğullarının ya da Ebu’l As oğullarının (emevilerin) minberimin üstüne maymunların tırmanışı gibi tırmandıklarını gördüm.” Ravi, der ki: “Allah Resulu Sallallahu aleyhi ve sellem ’in ölünceye kadar bir daha neşeli güldüğü görülmedi.” Sevri dedi: “Said bin el Müseyyeb’den Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ümeyye oğullarını münberi üstünde gördü. Bundan hoşlanmadı. Allah’u Teala Hazretleri ona bu kendilerine verilen dünyadır, diye vahyetti ve bundan sonra gözleri aydınlandı işte o vahiy, Sure-i İsra, ayet 60: “(Geceleyin) Sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur’an da lanet edilen ağacı (başka değil) ancak insanlara bir fitne ve imtihan yaptık.”[6]

Emevi hükümdarları Yezid’le başlayıp Mervan’la sona ermiştir. Bu süreç Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ehl-i beyti ve ashaplar için büyük bir ibtila ve imtihan olmuştur. yalnız bu hükümdarlar arasında Ömer bin Abdulaziz adaletli ve islama uygun bir hüküm sürdüğünden bütün islam alimleri ve toplumu tarafından iyi görülmüştür.

Yezidin Hz. Ali Radiyallahu anhu efendimize hakaret için maymunu başına sarık sararak hutbeye çıkarması; hakkında yüzlerce Hadis-i Şerif olan Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin hem akrabası hem damadı ve nesebininde kıyamete kadar yer yüzüne yayılmasının sebebi ve Allah’u Teala hazretlerinin Esedullah diye hitap ettiği Allah’ın Aslanı ünvanını almış, cennetle müjdelenmiş böyle bir zata yapılan bu hakaret yukardaki Hadis-i Şerif’e göre kendilerini maymun suretine dönüştürüyor. Nitekim Hadis-i Şerif’te şöyle buyrulmuştur.

İbni Ömer Radiyallahu anhuma'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

اِذَا قَالَ الرَّجُـلُ لِأَخِيهِ يَا كَافِر فَقَدْ بَاءَ بِهَا أَحَدُهُما فَاِنْ كَان كَمَا قَالَ وَاِلَّا رَجَعَتْ عَلَيْهِ. ( متفقٌ عليه عن ابن عمر)

“Bir adam din kardeşine, ey kafir derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise, söz doğrudur; söz yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu sözü söyleyen kimse kafir olur.”[7]

Muaviye Radiyallahu anhu hazretlerinin halifeliğini Hz. Hasan Radiyallahu anhu efendimiz ve bütün ashap onaylamış ve ona biat etmişlerdir. Bundan dolayı Hz. Muaviye Radiyallahu anhu bir islam halifesidir. Ancak Yezid’in halifeliği ashabın çoğunluğu ve evladı rasulün tamamı tarafından onaylanmamış, kabul görmemiştir. Bundan dolayı Yezid Emevi hükümranlığın ilk kurucusudur.

Müslim’de nakledilen Hadis-i Şerif:

عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ: اسْتُعْمِلَ عَلَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ مِنْ آلِ مَرْوَانَ، قَالَ : فَدَعَا سَهْلَ بْنَ سَعْدٍ فَأَمَرَهُ أَنْ يَشْتِمَ عَلِيًّا، قَالَ : فَأَبَى سَهْلٌ، فَقَالَ لَهُ : أَمَا إِذَا أَبَيْتَ ، فَقُلْ: لَعَنَ اللَّهُ أَبَا تُرَابِ ، فَقَالَ سَهْلٌ: مَا كَانَ لِعَلِيٍّ اسْمٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَبِي تُرَابٍ، وَإِنْ كَانَ لَيَفْرَحُ إِذَا دُعِيَ بِهِ ، فَقَالَ لَهُ أَخْبِرْنَا عَنْ قِصَّتِهِ لِمَ سُمِّيَ أَبَا تُرَابِ؟ قَالَ: جَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْتَ فَاطِمَةَ فَلَمْ يَجِدْ عَلِيًّا فِي الْبَيْتِ، فَقَالَ لَهَا : أَيْنَ ابْنُ عَمِّكَ فَقَالَتْ: كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ شَيْءٌ، فَغَاضَبَنِي، فَخَرَجَ وَلَمْ يَقِلْ عِنْدِي، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لإِنْسَانٍ: " انْظُرْ أَيْنَ هُوَ؟ "فَجَاءَ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ هُوَ فِي الْمَسْجِدِ رَاقِدٌ فَجَاءَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ مُضْطَجِعٌ قَدْ سَقَطَ رِدَاؤُهُ عَنْ شِقِّهِ فَأَصَابَهُ تُرَابٌ، فَجَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْسَحُهُ عَنْهُ وَيَقُولُ: " قُمْ يَا أَبَا تُرَابٍ قُمْ يَا أَبَا تُرَابٍ " .

Sehl ibn-i Sa'd Radiyallahu anhu şöyle dedi: Mervan ailesinden bir kimse Medine üzerine vali tayin olunmuştu. Bu vali (bir gün) Sehl ibn-i Sa'd Radiyallahu anhu'yu çağırdı da ona Ali'ye sövmesini emretti. Sehl'de sövmekten çekindi. Bunun üzerine vali ona:

– Allah, Ebu Turabe lanet etsin deyiver, dedi. Sehl'de cevaben:

– Ali'nin Ebu Turab kadar hoşlandığı hiç bir isim yoktu. Biri "Ebu Turab!" diye çağırınca pek ziyade sevinirdi, dedi. Bu sefer vali, Sehl'e:

– Bu ismin konulması hadisesini bize haber ver, Ali niçin "Ebu Turab" diye isimlendirildi? dedi. Sehl'de şöyle anlattı:

– Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem bir gün kızı Fatıma'nın evine geldi. Kızının kocası Ali'yi evde bulamadı. "Amucanın oğlu nerde?" diye sordu. Fatıma: "Aramızda birşey geçti, birbirimize öfkelendik, bu yüzden o gündüz uykusunu yanımda uyumadı da çıkıp gitti." dedi. Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem bir ashaba: "Bak, o nerede?" buyurdu. O zat (gidip) geldi. Ve: "Ya Resulullah! O mescidde uyumaktadır" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem mescide, Ali Radiyallahu anhu'nun yanına geldi. Baktı ki, Ali Radiyallahu anhu yan tarafına yatmış, ridası bir yanından sıyrılmış, vücudu toprağa bulanmış halde! Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem: "Ebu Turab! Kalk, Ebu Turab! Kalk" diye bedeninden toprağı silkmeye başladı.[8]

3. Muaviye Radiyallahu anhu hakkında Hadis-i Şerifler:

Ebu Hüreyre Radiyallahu anhu ve sair bir çok Ashab-ı Kiram efendilerimizden nakledilen Hadis-i Şerif’te Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

اَللّٰهُمَّ عَلِّمْ مُعَاوِيَةَ الْكِتَابَ وَالْحِسَابَ وَقِهِ الْعَذَابَ (حم ع طب حل عن العرباض الحسن بن سفيان والحسن بن عرفة في حزبه والبغوى وابن قانع وحل كر عن الحارث ، عد ، كر عن ابن عباس طس طب وتمام عن عبد ابرحمن ابن الجوزي في الواهيات عن أبي هريرة)

“Allah'ım sen Muaviye'ye kitap ilmini ver ve hesab ilmini öğret ve azabtan koru”[9] bir diğer rivayette Muaviye hazretleri için Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَللّٰهُمَّ عَلِّمْهُ الْكِتَابَ وَالْحِسَابَ وَمَكِّنْ لَهُ فِى الْبِلَادِ وَقِهِ الْعَذَابَ قَالَهُ لِمُعَوِيَةِ (ابن سعد طب كر عن سلمة بن مخلد)

Allah'ım ona kitabı (Kur'an-ı), hesabı (fıkhı) öğret. Onu ülkelere hakim kıl. Onu azabtan koru,”[10]

Bu husustaki diğer hadisler de şöyledir:

Bir gün, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem deve üzerinde idi. Arka tarafında Hz. Muaviye vardı. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem sordu: Ya Muaviye! Bana neren yakın? Hz. Muaviye Radiyallahu anhu: Karnım yakın, kalbim yakın, dedi. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Allah ilimle doldursun.”[11]

“Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Muaviye de tokmağıdır.”[12]

“Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Muaviye (Radiyalahu anhu)’dan bahsetmiş ve onun hakkında şöyle buyurmuştur: Allahım onu hidayete götüren bir rehber ve önder kıl ve onunla hidayet ver.”[13] Allah’u Teala’nın da, Rasulünün dualarını kabul ettiği konusunda hiçbir şüphe yoktur.

“Ümmetimden denizde gaza eden ilk ordu cennete girmeyi hak etmişlerdir.”[14] Kaynakların ittifak halinde kaydettiklerine göre deniz gazasına çıkan ilk İslam ordusunun komutanı Muaviye (radiyallahu anhu)’dur.[15]

Bütün ehl-i hadis uleması ve Buhari, Müslim gibi hadisleri derleyip kitaplarını yazan zatlar. Hadisleri sahihliğini araştırırken çok sıkı davranmışlar. Bunlar Muaviye Radiyallahu anhu’dan da hadis rivayet etmişler ve Radiyallahu anhu diyerek kitaplarına yazmışlardır. İmam-ı Azam Ebu Hanife efendimizde yazdığı kitapta Muaviye Radiyallahu anhu diye ondan nakilde bulunmuştur.

4. Sahabe-i kiram, tabiin ve ehl-i sünnet imamlarının Hz. Muaviye Radiyallahu anhu hakkında söylediği sözler:

Bu rivayetlerden bazıları şöyledir:

İbn Abbas Radiyallahu anhuma yine şöyle demiştir: “Allah Hind’in oğlunun (Muaviye Radiyallahu anhu’nun) hayrını versin. İnsanlara yeterliliği ne kadar cömertçe, güç ve kudreti ne kadar çoktu. Allah’a yemin ederim ki, minberde asla bize sövmedi. Üstelik yeryüzünde bize karşı ondan daha cömert, insanlara cömertlikte de daha yeterli biri yoktu.”[16]

İbnu’l-Mübarek dedi ki: “Muaviye Radiyallahu anhu bizim katımızda öyle bir mihnettir ki, kimin ona göz ucuyla baktığını görürsek, onu sahabilere karşı kötü söz söylemekle itham ederiz.”[17]

Ebu Tevbe Rebi’ b. Nafi’ el-Halebi dedi ki: “Muaviye Radiyallahu anhu, Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının perdesidir. Kişi bu perdeyi araladığı zaman onun arkasındakilere (sahabeye) sataşmaya cüret eder.”[18]

İbn Vehb, Malik kanalıyla İbn Şihab ez-Zühri’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Sa‘id b. el-Müseyyeb’e Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını sordum. O bana dedi ki: “Dinle ey Zühri! Kim Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi severek ölür, on kişinin cennetle müjdelendiğine şahitlik eder ve Muaviye’ye rahmet okursa işte o kimseyi hesaba çekmemesi Allah’ın üzerine bir haktır.”[19]

Fadl b. Ziyad dedi ki: “Muaviye ile Amr b. el-Âs Radiyallahu anhuma hakkında kötü sözler sarfedip onları kınayan bir adamın Rafızi sayılıp sayılmayacağı Ebu Abdillah’a (İmam Ahmed b. Hanbel’e) sorulduğunda o şu cevabı verdi: Bu iki kişi aleyhinde konuşmaya cüret eden adamın içinde mutlaka gizli bir kötülük vardır. Sahabelerden herhangi birinin hakkını korumayan ve onun hakkında kötü sözler sarfeden adamın niyeti de mutlaka kötüdür.”[20]

İmam Ahmed b. Hanbel’e: “Muaviye Radiyallahu anhu’nun vahiy katibi olduğunu söylemiyorum, yine O’nun müminlerin dayısı olduğunu da, söylemiyorum. Çünkü O iktidarı kılıç zoruyla gasbederek aldı, diyen kimse hakkında ne dersin Allah’ın sana rahmet etmesini dilediğimiz ey imam? şeklinde soru sorulunca şöyle cevap verdi: Bu, kötü ve çirkin bir sözdür. Böyle söyleyen topluluktan sakınılır, onlarla oturulup kalkılmaz ve onların durumlarını insanlara açıklarız.”[21]

Abdulkadir Geylani Hazretleride Günyet’üt Talibin Kitabında Hz. Muaviye Radiyallahu anhu hakkında şöyle yazmaktadır: “ İmam Ahmed bin Hanbel Radiyallahu anhu kesin olarak bu işe (Hz. Ali Radiyallahu anhu ile Hz. Muaviye Radiyallahu anhu arasında geçen hadiseye) karışmamayı kararlaştırdı. Hatta Sahabe arasında geçen tüm çekişme, münazara, muneferat ve husumet gibi şeylere dahi susmayı tercih etti. Çünkü, Allah’u Teala, kıyamet günü onların arasında geçen hadiselerin tesirini yok edecektir. Sure-i Hicr, ayet 47: “Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Kardeşler gibi tahtlar üzerinde karşılıklı oturacaklardır.”

Hz. Ali Radiyallahu anhu onlarla çatışmada haklı idi. Zira, o kendi imam olduğunun sağlamlığına kani idi. Çünkü; sahabeden kendisine biat edenlerin ittifakı vardı. Onlar, kendisinin imam olduğunu ve halife oluğunu kabul etmişlerdi. Bu durumdan sonra, kim ona karşı çıkıp uzaklaşırsa, kendisine karşı harp ilan ederse azgın olur; imama karşıda ayaklanmış olur. Bu gibi kimselerin katli de caizdir. Hz. Ali Radiyallahu anhu ile çarpışan Hz. Muaviye Radiyallahu anhu, Hz. Talha Radiyallahu anhu ve Hz. Zübeyr Radiyallahu anhu gurubu zulüm olarak şehid edilen Hz. Osman Radiyallahu anhu‘nun hakkını talep ediyorlardı. Onlar, şuna inanıyorlardı ki: Hz. Osman Radiyallahu anhu’yu şehid edenler Hz. Ali Radiyallahu anhu’nun askerleri arasındadır. Hülasa, onların herbiri, kendilerine göre sağlam yorum yolu bulmuş gidiyorlardı. Ne varki bizim için en uygunu bu işte dili tutmaktır. Onların işini Allah’a bırakmaktır. Hakimler hakimi odur; durumu ayırt edenlerin en iyisi yine odur. Bize düşen bir şey daha var: kendi kalplerimizi ana günahlardan temizlemeye bakalım. Dışımızıda kötü uygunsuz işlerden alalım. Muaviye bin Ebi Süfyan Radiyallahu anhu Hazretlerinin hilafeti, Allah ondan razı olsun. Hz. Muaviye Radiyallahu anhu’nun hilafeti sabit ve sahihtir.

Hz. Ali Radiyallahu anhu vefat etti. Hz. Hasan Radiyallahu anhu dahi, kendisini hilafetten çekti. Bundan sonra hilafet Muaviye Radiyallahu anhu’ya geçti. Hilafetin Hz. Muaviye Radiyallahu anhu’ye geçmesi Hz. Hasan Radiyallahu anhu’nun görüşü ile oldu. O, bunda bir yarar gördü. Kendisine göre gerçek olan amme menfaati hilafeti Muaviye Radiyallahu anhu’ya teslim etmekti. Bunu yaptı. Böylece topluluk arasındaki ihtilafıda kaldırdı. Bütün olarak Hz. Muaviye Radiyallahu anhu’ya uyulmasını sağladı. Allah ondan razı olsun. Hz. Hasan Radiyallahu anhu’nun burada gözettiği yararlı durum, Müslümanların kan dökmemesi idi. Bu mana da Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyyurmuştu: “ Bu oğlum seyittir (Efendidir). Allah onunla iki büyük topluluğun arasını bulur.” Hilafet meselesi için kendisi üçüncü bir çekişmeye girmek istemiyordu. Hz. Hasan Radiyallahu anhu’nunda ona biat etmesi sonunda imameti tam oldu.[22]

5. Değerlendirme.

Biz dini bir konuda söz söylerken edille-i şerriyeye bakarız. Yani Kur’an, sünnet, ehl-i sünnet imamlarının icması ve kıyastır. Bunlardan delil getirilmelidir. Bu kadar açık sahih deliller varken şu rivayete göre şöyle, şuna göre böyle diyerek onlara inanmak büyük hatadır ve bu insanı mesuliyetten kurtarmaz. Bu nedenle bizim inancımız Muaviye Radiyallahu anhu hazretleri Resulü Kiram Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ashabıdır ve aleyhinde söz söylemek kesinlikle doğru değildir. Nitekim Tirmizi ve Taberanide rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyuruyor ki:

اِذَا رَأَيْتُمْ الَّذِينَ يَسُبُّونَ أَصْحَابِى فَقُولُوا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلٰى شَرِّكُمْ (ت طب طس عن ابن عمر)

“Ashabıma kötü söyleyenleri gördüğünüz vakit, Allah'u Teala Hazretlerinin la'neti sizin şerrinize olsun, deyiniz.”[23] Benim şerefimi, hürmetimi, dinimi düşünmeyip benim şerefim olan Ashabıma yanlış itikat edenlere lanet olsun, demektir. Yine Ebu Naim, Beyhaki, Ramuz’ul-Ehadis ve Kenz’ul-İrfan’da Cabir Radiyallahu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لا تسبوا أصحابي فمن سب أصحابي فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين لا يقبل منه يوم القيامة صرف ولا عدل. (أبو نعيم عن جابر)

“Ashabıma sövmeyin. Kim ashabıma söverse Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olur ve kıyamet gününde de onun hiç bir ameli kabul edilmez.”[24]

İbn-i Naccar Enes Radiyallahu anhu’dan rivayetle Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اللّٰهَ اللّٰهَ فِى أَصْحَابِى فَمَنْ أَبْغَضَهُمْ فَلِبُغْضِى أَبْغَضَهُمْ وَمَنْ أَحَبَّهُمْ فَلِحُبِِى أَحَبَّهُمْ اَللّٰهُمَّ اَحَبَّ مَنْ أَحَبَّهُمْ وَاَبْغِضِى مَنْ أَبْغَضَهُمْ (ابن النجار عن انس)

“Ashabım hakkında Allah, Allah derim. Her kim onlara buğz ederse bana buğz etmiştir. Ben de o kimseye buğz ederim. Ve her kim Ashablarımı severse beni sevmiştir. Ben de o kimseleri severim. Allah'ım sen Ashabımı sevenleri sev ve Ashabıma buğz edenlere sen de buğz et”[25]

Fakat Yezit ashap değildir. Peygamberimizin Sallallahu aleyhi ve sellem ’in ehli beytine çok zulümler etmiştir. Kafirdir. Nitekim Hz. Hüseyin Radiyallahu anhu efendimize niçin Yezid’e biat etmediği sorulunca: “Ben içki küpünün başından kalkmayan adama biat etmem,” demiştir. Sahabe-i kiram’dan çoğu kendi gönül rızası ile Yezid’e biat etmemişler. Ama Muaviye Radiyallahu anhu hazretlerinin hilafetine biat etmişler ve dindarlığı hususunda ileri geri konuşmamışlardır.[26]

Yarın mahşerde herkes sevdiği kimselerle haşr olacak. Herkes inancından sorguya çekilecek. Bize niçin Hz.Muaviye Radiyallahu anhu hazretleri diye hürmet ettiniz, o şöyle böyle yapmadı mı? diye sorulursa biz bu yukarıda saydığımız delilleri söylersek hiçbir kaybımız yok. Niçin böyle bir sevgi beslediniz diye bize azap olmaz. Ancak aleyhinde olduğumuzu farzedelim. Eğer Muaviye Radiyallahu anhu hazretleri Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ashabı olarak yanında mahşere gelirse, başkalarının onun hakkında söyledikleri yanlış çıkarsa ne yapacağız. O zaman pişmanlık bir fayda verir mi? Ama Yezid böyle değil. Ashap değil, hakkında hiç hadis veya hayırlı bir söz, delil hiçbir şey olmadığı gibi yaptığı zulüm ve kafirlik ortada, hiç şüphe yok, bütün islam alemi bu hususta ittifak etmiş. Nitekim Rasulu Kiram Sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz “Müslümanlar yanında iyi görülen Allah yanında da iyidir,”[27]buyruğuna göre tersi de böyledir. Yani Müslümanlar yanında kötü görülen Allah katında da kötüdür. Allahım cümlemizi ayıktırsın.

Bak Yezid dünyaya taptı

Hem Hakkın yolundan saptı

Evladı Resule cefa yaptı

Lanet yezid'in canına.

Yunus Emre.

Sure-i Ahzab, ayet 57:

اِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا

“Allah’a ve onun Resulüne eziyet edenler varya, Allah dünya ve ahrette onlara lanet eder.”


[1] Sure-i Bakara, Ayet 178-179; Sure-i Maide, Ayet 45) ve Hadis-i şerifte (Kütüb-i Sitte, Cild 14, Hadis No: 4952; Sünen-i Tirmizi, Cild 3, Hadis No: 1406; Sünen-i Ebu Davud, Diyet-17, 4539-4541

[2] Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 708

[3] Sahih-i Buhari Tecridi Sarih c. 8, Hadis No: 1159.

[4] Tarih-i Taberi, Cild 3, Sayfa 223-224; Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 719.

[5] Taberi, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 1411, 10296; Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 599

[6] İbn-i Kesir, Şemail’ür-Resul, Tercüme: Naim Erdoğan, Temel neşriyat, s. 483.

[7] Sahih-i Buhari, Edeb 73; Sahih-i Müslim, İman 111.

[8] Sahih-i Müslim, Cild 7, Hadis No: (2409) 38.

[9] Ahmed Bin Hanbel, Müsned, Hadis No: 16526; Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 15031; İbn-i Hibban, Hadis No: 7333; Ma’rifetüs-Sahabeti Naim İsbehani, Hadis No: 1952, 1953; Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 2182; Mir'at-ı Kainat, C.2, s. 6.

[10] Ramuz’ul Ehadis, Hadis No: 2189.

[11] Mir'at-ı Kainat, Cild 2, s. 6.

[12] Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), s. 275.

[13] Bu Hadis-i Ahmed b. Hanbel, Müsned’de ve Tirmizi’de süneninde nakletmiştir.

[14] Buhari (2924).

[15] İbn Hacer, Fethu’l-Bari (6/120).

[16] İbn Asakir, Tarihu (Medineti) Dımaşk (59/187(63/209).

[17] İbn Asakir, Tarihu (Medineti) Dımaşk (59/208-209 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/449).

[18] el-Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad (1/209 İbn Asakir, Tarihu (Medineti) Dımaşk (59/209 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/450).

[19] İbn Asakir, Tarihu (Medineti) Dımaşk (59/207 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/449).

[20] İbn Asakir, Tarihu (Medineti) Dımaşk (59/210 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/450).

[21] Ebû Bekr el-Hallal, es-Sünne (No: 659).

[22] Abdulkadir Geylani, Günyet’üt-Talibin, tercüme: Abdulkadir Akçiçek, Sağlam Kitabevi-İstanbul, s. 240-241.

[23] Süneni Tirmizi, Hadis No: 3801; Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 769; Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 622; Kenzü'l-İrfan, Hadis No: 155.

[24] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 5886; Kenzü'l-İrfan, Hadis No: 155; Beyhaki es-Sünenü'l-Kübra, VI, 372.

[25] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 2175; Kütüb-i Sitte, Cild 1, Hadis No: 7.

[26] el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/400).

[27] 500 Hadis-i Şerif Kitabı (Ömer Nasuhi Bilmen), Hadis No: 357, s. 294; İrşad, Cild 3, s. 511.


.