RAMAZAN AYINDAKİ İBADETLER:

RAMAZAN AYINDAKİ İBADETLER:

Ramazan ayının faziletini anlatan çok sayıda Hadis-i Şerif nakledilmiştir. Bu hususta Selmân-ı Fârisi Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

خَطَبَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي آخِرِ يَوْمٍ مِنْ شَعْبَانَ فَقَالَ: أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ أَظَلَّكُمْ شّهْرٌ عَظِيمٌ، شَهْرٌ مُبَارَكٌ، شَهْرٌ فِيهِ لَيْلَةٌ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ، جَعَلَ اللّٰهُ صِيَامَهُ فَرِيضَةً وَقِيَامَ لَيْلِهِ تَطَوُّعًا، مَنْ تَقَرَّبَ فِيهِ بِخَصْلَةٍ مِنَ الْخَيْرِ أَوْ أَدَّى فِيهِ فَرِيضَةً كَانَ كَمَنْ أَدَّى سَبْعِينَ فَرِيضَةً فِيمَا سِوَاهُ، وَهُوَ شَهْرُ الصَّبْرِ، وَالصَّبْرُ ثَوَابُهُ الْجَنَّةُ، وَشَهْرُ الْمُوَاسَاةِ، وَشَهْرٌ يُزَادُ بِهِ فِي رِزْقِ الْمُؤْمِنِ، فَمَنْ فَطَّرَ فِيهِ صَائِمًا كَانَ مَغْفِرَةً لِذُنُوبِهِ وَعُتِقَ رَقَبَتُهُ مِنَ النَّارِ، وَكَانَ لَهُ مِثْلَ أَجْرِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَجْرِهِ شَيْءٌ، قَالُوا: لَيْسَ كُلُّنَا يَجِدُ مَا يُفَطِّرُ الصَّائِمَ، قَالَ: يُعْطِي اللّٰهُ هَذَا الثَّوَابَ لِمَنْ فَطَّرَ صَائِمًا عَلَى تَمْرَةٍ أَوْ عَلَى شَرْبَةِ مَاءٍ أَوْ مَذْقَةُ لَبَنٍ، وَهُوَ شَهْرٌ أَوَّلُهُ رَحْمَةٌ وَوَسَطُهُ مَغْفِرَةٌ وَآخِرُهُ عِتْقٌ مِنَ النَّارِ، فَمَنْ خَفَّفَ عَنْ مَمْلُوكِهِ فِيهِ غَفَرَ اللّٰهُ لَهُ وَأَعْتَقَهُ مِنَ النَّارِ، فَاسْتَكْثَرُوا فِيهِ مِنْ أَرْبَعِ خِصَالٍ: خَصْلَتَانِ تَرْضَوْنَ بِهِمَا رَبَّكُمْ، وَخَصْلَتَانِ لَا غِنًى لَكُمْ عَنْهُمَا. فَالْخَصْلَتَانِ اللَّتَانِ تَرْضَوْنَ بِهِمَا رَبَّكُمْ فَشَهَادَةُ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَتَسْتَغْفِرُونَهُ، وَأَمَّا اللَّتَانِ لَا غِنًى لَكُمْ عَنْهُمَا: فَتَسْأَلُونَ اللّٰهَ الْجَنَّةَ، وَتَعُوذُونَ بِهِ مِنَ النَّارِ، وَمَنْ أَشْبَعَ فِيهِ صَائِمًا سَقَاهُ اللّٰهُ تَعَالَى مِنْ حَوْضِي شَرْبَةً لَا يَظْمَأُ بَعْدَهَا أَبَدًا (عن سلمان)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Şaban ayının son gününde bize bir hutbe okudu. Bu hutbede şöyle buyurdu: ″Büyük bir ay olan Ramazan ayı size yaklaştı. Bu ay uğurlu bir aydır. Bu ayda öyle bir gece vardır ki bin aydan hayırlıdır. Allah’u Teâlâ, bu ayın gündüzlerinde oruç tutmayı farz kıldı. Gece ibâdetlerini nâfile eyledi. Bu ayda, her kim hayırlı bir hasletle Hakk’a yakınlık kazanır veya farzlardan bir farzı edâ ederse, diğer aylarda yaptığı yetmiş farz ibâdete bedeldir. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise Cennettir. Bu ay bolluk ayıdır. Bu ayda Mü’min kulun rızkı artar. Bu ayda bir kimse bir Mü’min kula iftar ziyafeti verirse, günahlarının bağışlanmasına sebep olur; boynunu Cehennem ateşinden kurtarmış olur. İftar ziyafeti verdiği kimsenin ecri (sevabı) kadar kendine ecir verilir ki; öbürünün ecrinden de bir şey eksilmez.″

Bu arada Sahabe-i Kiram: ″Yâ Resûlullah! Bizden hemen herkesin oruçluya iftar ziyafeti vermeye gücü yetmez ki!″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Oruçluya bir hurma verende bu sevabı alır. Oruçluya bir bardak su veren, bir tas süt verende bu sevabı alır.″

Daha sonra, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle devam etti: ″Bu ay öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennem azabından kurtulmaktır. Bu ayda bir kimse kölesinin (hizmetini görenin) yükünü hafifletir ise, Allah’u Teâlâ onu bağışlar, Cehennemden azad eder. Bu ayda şu dört huyu çoğaltınız ki; onların ikisi ile Rabbinizin rızâsını alırsınız. Kalan ikisine de mutlaka ihtiyacınız vardır.

Şunlarla Rabbinizin rızâsını kazanırsınız:

a- ″Lâ ilâhe illallah″ diye zikretmekle.

b- ″Estağfirullah el-Azîm″ diye istiğfar etmekle.

Muhtaç bulunduklarınız ise şunlardır:

a- Allah’u Teâlâ’dan Cenneti istemeniz.

b- Cehennem azâbından da Allah’a sığınmanız.

Her kim bu ayda bir oruçlunun karnını doyurur ise, Allah’u Teâlâ onu Kevser havuzundan içirir ki; ondan içtikten sonra bir daha susamaz.[1]

Bu ayın önemine dair Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’den nakledilen diğer bâzı Hadis-i Şerifler de şöyledir:

إِنَّ أَبْوَابَ الْجَنَّةِ وَأَبْوَابَ السَّمَاءِ لَتُفْتَحُ لِأَوَّلِ لَيْلَةٍ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَلَا تُغْلَقُ إِلَى آخِرِ لَيْلَةٍ مِنْهُ، لَيْسَ مِنْ عَبْدٍ أَوْ أَمَةٍ يُصَلِّي فِي لَيْلَةٍ مِنْهُ إِلَّا كَتَبَ اللّٰهُ لَهُ بِكُلِّ سَجْدَةٍ أَلْفًا وَسَبْعَمْائَةِ حَسَنَةٍ، وَبَنَى لَهُ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ مِنْ يَاقُوتَةٍ حَمْرَاءَ لَهُ سَبْعُونَ أَلْفَ بَابٍ، لِكُلِّ بَابٍ مِنْهَا مِصْرَاعَانِ مِنْ ذَهَبٍ مُوَشَّحٍ مِنْ يَاقُوتَةٍ حَمْرَاءَ، فَإِذَا صَامَ أَوَّلَ يَوْمٍ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ غَفَرَ اللّٰهُ لَهُ كُلَّ ذَنْبٍ إِلَى آخِرِ يَوْمٍ مِنْ رَمَضَانَ، وَكَانَ كَفَّارَةً إِلَى مِثْلِهَا، وَكَانَ لَهُ بِكُلِّ يَوْمٍ يَصُومُهُ قَصْرٌ فِي الْجَنَّةِ لَهُ أَلْفُ بَابٍ مِنْ ذَهَبٍ، وَاسْتَغْفَرَ لَهُ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ مِنْ غُدُوِّهِ إِلَى أَنْ تَتَوَارَى بِالْحِجَابِ، وَكَانَ لَهُ بِكُلِّ سَجْدَةٍ سَجَدَهَا مِنْ لَيْلٍ أَوْ نَهَارٍ شَجَرَةٌ فِي الْجَنَّةِ يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِي ظِلِّهَا مِائَةَ عَامٍ لَا يَقْطَعُهَا (عن أبى سعيد الخدرى)

″Ramazan ayının ilk gecesinde semâ kapıları ve Cennet kapıları açılır. Bu açılış taa son gecesine kadar devam eder, kapanmaz. İster kadın olsun, ister erkek; Ramazan gecelerinden birinde kıldığı namazın her secdesi için bin yedi yüz sevap yazar. Onun için Cennette bir saray yapar ki; kırmızı yakuttandır. Her kapının dahi kırmızı yakut işlemeli iki kanadı vardır. Ramazan ayının ilk gününde oruç tutmaya başlayan kimsenin Ramazan ayının son gününe kadar günahlarını bağışlar. Oruç tuttuğu her gün için de Cennette kendisine bir saray yapar. Bu sarayın bin kapısı vardır. Yetmiş bin melek o kimsenin sabahtan akşama kadar Allah’u Teâlâ’dan bağışlanmasını dilerler. Ramazan ayında oruç tutan kimse; gece olsun, gündüz olsun ettiği her secdesi için Cennette bir ağaç dikilir ki; onun gölgesinde bir atlı yüz sene yol alsa dışarı çıkamaz.″[2]

ذَاكِرُ اللّٰهَ فِي رَمَضَانَ مَغْفُرٌ لَهُ وَسَائِلُ اللّٰهَ فِيهِ لَا يَخِيبُ (هب عن عمر بن الخطاب)

″Ramazanda Allah’ı zikreden bağışlanır ve Allah’a bir dilekte bulunan boş bırakılmaz.″[3]

اِذَا دَخَلَ شَهْرُ رَمَضَانَ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ وَصُفِّدَتْ الشَّيَاطِينُ (ن عن أبى هريرة)

″Ramazan ayı geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.″[4]

Ramazan ayı girdiğinde Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptığı uygulama hakkında Hz. Âişe annemiz şöyle buyurmuştur:

كَانَ إِذَا دَخَلَ رَمَضَانُ تَغَيَّرَ لَوْنُهُ وَكَثُرَتْ صَلَاتُهُ، وَابْتَهَلَ فِي الدُّعَاءِ وَأَشْفَقَ لَوْنُهُ (هب عن عائشة)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan girdiği vakit, rengi değişirdi. Namazı çok kılardı. Kendisini duâya verirdi. Rengi korkudan adeta sararırdı.″[5]

İTİKÂF:

İtikaf, sünnet-i müekkededir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Medîne-i Münevvere’ye teşrif ettiklerinde, mübârek ömürlerinin sonuna kadar Ramazan-ı Şerif’in son on gününde itikâfa devam etmişlerdir. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledildiğine göre, o şöyle buyurmuştur:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَعْتَكِفُ الْعَشْرَ الْأَوَاخِرَ مِنْ رَمَضَانَ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللّٰهُ ثُمَّ اعْتَكَفَ أَزْوَاجُهُ مِنْ بَعْدِهِ (خ م عن عائشة)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, vefâtlarına kadar her Ramazan’ın son on gü­nünde itikâfa girerdi. Ondan sonra da Mü’min-lerin anneleri olan Peygamberimizin zevceleri itikâfa girmeye devam ettiler.″[6]

İtikâfın mükâfatına dair de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اعْتِكَافُ عَشْرٍ فِي رَمَضَانَ كَحَجَّتَيْنِ وَعُمْرَتَيْنِ (طب عن عليّ بن الحسين عن أبيه)

″Ramazan’da son on gün itikâfa girmek, iki hac ve iki umre gibidir.″[7]

İmam Zührî Rahmetullâhi aleyh: ″İtikâf en şerefli amellerdendir. Zîrâ iki ibâdeti bir arada toplar. Biri oruç tutmak, diğeri mescitte oturmaktır. İnsanların dünyâ işlerinden kalplerini boşaltıp kendilerini Hakk Teâlâ’ya teslim ederek, Allahın lütüf ve ihsan kalesine ilticâ ile ibâdet etmemelerine şaşılır″ demiştir. Atâ Rahmetullâhi aleyh Hazretleri de; ″İtikâfta bulunan kimsenin hâli, mühim bir ihtiyaç için zengin olan bir kimsenin kapısına oturup, benim ihtiyacım görülmeden bu kapıdan ayrılmam diye ısrar eden kimsenin hâline benzer. İtikâfta bulunan kimse de Allah’u Teâlâ’nın kapısında oturup, o ihtiyaç sahibi gibi beni mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye niyaz etmektir. Bu ise amellerin en şereflilerindendir″ demiştir.[8]

İtikâfın Çeşitleri:

İtikâf lügatta; menetmek, hapsetmek anlamındadır. Şeriatta ise; bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyetiyle bir süre durup çıkmamaktır. İtikâf; vâcip, sünne-i müekkede ve müstehab diye üç kısma ayrılır:

1- Dil ile adanan bir itikâf vâciptir.

2- Ramazan-ı Şerif’in son on gününde yapılan itikâf, kifâye yoluyla bir sünnet-i müekkededir. Kifâye yoluyla dediği şudur: Bir bölgede cemaatten bir kimse itikâfa girerse, bu görev diğerlerinin üzerinden düşmüş olur.

3- Başka bir zamanda ibâdet ve taat niyetiyle bir mescitte, bir müddet yapılan itikâf da müstehabdır.

İtikâfın Şartları:

Temiz bir şekilde, beş vakit namaz kılınan bir mescitte, oruçlu olarak itikâf niyetiyle durmaktır. Niyetsiz olarak yapılan bir itikâf geçerli değildir. Cünüb olan kimsenin mescide girmesi yasaktır. Hayız ile nifastan temiz bulunmayan kadının da itikâfı olmaz. Müslüman olmayanlar ibâdete, deli olanlar da niyete ehil olmadığı için, bunlar da itikâfa ehil değildirler.

Kadınlar için, evlerinde namaz kıldıkları bir oda, onlar için mescit hükmündedir. Bu nedenle kadınlar, ancak kocasının izniyle evlerindeki odada itikâfa girebilirler. İmam-ı Âzam’dan; ″İtikâf, namazları beklemek ibâdeti olduğu için ancak içinde beş vakit namaz kılınan mescitlerde olur″ diye söylediği rivâyet olunmuştur. Kadın ise, evindeki namazgahta da itikâfa girebilir. Çünkü kadının namaz yeri evindeki namazgâh olduğu için orada namazları bekleyebilir.[9] Fakat itikâta iken âdet görse, itikâftan çıkar.

Kadınların dışardaki mescitlerde itikâf etmeleri câiz ise de kerahetten[10] kurtulamaz. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescitlerde namaz kılmalarında daha faziletli olduğu gibi, evlerinde itikâfları da her türlü fitne ve fesat düşüncesinden uzak olacağı için mescitlerde itikâfda bulunmalarından daha faziletlidir.[11]

Kadının itikâfı, kocasının ve kölenin itikâfı da, efendisinin iznine bağlıdır. İsterse bunlar itikâfı adamış olsunlar, hüküm aynıdır. Bir kimse, itikâf için zevcesine izin verse bundan dönemez, artık engellenmesi doğru olmaz. Efendi ise, kölesine verdiği izinden dönebilir. Mükâteb (sözleşmeli)[12] bir köle ise, efendisinin izni olmasa da, itikâfda bulunabilir. Çünkü kısmen hürriyetine sahiptir.

İtikâfın, beş vakit namaz kılınan herhangi bir mescitte yapılması yeterlidir. Fakat büyük camilerde yapılması daha faziletlidir.

İmam-ı Âzam’a göre; itikâfın en az müddeti bir gündür. İmam Ebû Yusuf’a göre; itikâfın en az müddeti, bir günün çoğudur. Zîrâ bir şeyin çoğu o şeyin hepsi gibidir. İmam Muhammed’e göre; İtikâfın en az müddeti, bir saattir.

Adak yoluyla vâcip olan itikâfta oruç tutulması şarttır. Bu hususta Hz. Ali Kerrremallâhu veche’den:

لَيْسَ عَلَى الْمُعْتَكِفِ صَوْمٌ إلَّا أَنْ يُوجِبَ ذَلِكَ عَلَى نَفْسِهِ. (عن على)

″Oruç, ancak kendi nefsine itikâfı vâcip kılan kimse üzerine lâzımdır″[13] diye nakledilmiştir.

İmam-ı Âzam’dan bir rivâyette ise, nâfile itikâfta da oruç şarttır. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

لَا اعْتِكَافَ إِلَّا بِالصَّوْمِ (عن عائشة)

″Oruçsuz itikâf olamaz″[14] Hadis-i Şerif’i de, itikâfta orucun şart olduğuna delildir. Bu takdirde itikâfın en az müddeti bir gün olmuş olur.

İtikâfı Bozan ve Bozmayan Şeyler:

1- İtikâfta bulunan kimsenin, abdest ihtiyaçlarını gidermek ve gusletmek için çıkması, tabiî bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez.

2- İtikâfta olanın bulunduğu mescitte, Cuma namazı kılınmıyorsa, Cuma namazını kılmak için mescitten çıkması din bakımından bir özür olduğundan itikâfına engel değildir.[15] Fakat Cuma günü, sünnetleriyle beraber Cuma namazına yetişebilecek kadar vakitte çıkar.[16] Cuma namazı kılmak için gittiği camide, Cuma namazını kıldıktan sonra fazla kalmaz. Eğer fazla kalırsa da itikâfı bozulmaz. Zîrâ gittiği cami de itikâf mahallidir. Fakat itikâf yapana müstehab olan, orada fazla kalmamasıdır. Çünkü o kimse, bir mescitte itikâf yapmayı kabul etmiştir. Zarûret olmadan iki mescitte itikâf yapması câiz değildir. Zarûret olursa başka. Meselâ; caminin yıkılması. O vakit itikâf, başka bir mescitte tamamlanır. Yine, bulunduğu mescidin yıkılmaya yüz tutması veya oradan zorla çıkarılması da zarûri bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez. Fakat bir özürden dolayı mescitten çıkılınca, başka bir mescitte o itikâf tamamlanır.

3- Yukarıda belirtildiği üzere bir özür olmaksızın mescitten çıkmak itikâfı bozar.İmam-ı Âzam’a göre; itikâfta olan kimse, az bir zaman için dahi olsa, mescitten çıkarsa itikâfı bozulur. Zîrâ o kimse itikâfa zıd bir şey yapmıştır. İtikâf ise, bir mescit veya mescit hükmünde bir yere kapanıp durmaktır. Mescitten çıkmak, mescitte durmanın zıddı olup, az çıkmakla çok çıkmak eşittir. Az yemek orucu, bir damla idrârın abdesti bozduğu gibi. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; bu müddet, bir günün yarısından fazla bir zamandır. Bir kavle göre de, bir saatten ibârettir. Kadın da, itikâf ettiği odadan özürsüz evinin içine çıksa, itikâfı bozulur.

4- Hasta ziyâretinde bulunmak, cenâze hizmetinde bulunmak, cenâze namazı kılmak, şâhitlik etmek itikâfı bozar. Bir hastalık sebebiyle bir saat kadar dışarı çıkmak da itikâfı bozar. Ancak itikâf adağı yapılırken, hastaları ziyâret ve cenâze namazında bulunmak şart kılınmışsa, bunlar için çıkılması itikâfı bozmaz.

5- İtikâfda bulunan kimse, bir gün veya daha fazla baygınlık veya cinnet geçirse, itikâfı bozulur. İyileşip kendine gelince yeniden itikâfa başlar. Bu hâl ondan yıllar sonra geçse dahi, yine o itikâfı kazâ etmesi gerekir.

İtikâfta Yasak Olan ve Olmayan Şeyler:

1- İtikâfta bulunan kimse mescitte yer, içer. Satılacak ve alınacak eşya mescide getirilmeden itikâfta bulunan kimsenin alışveriş yapması câizdir. Ancak bu, mescit içerisindeki itikâfta bulunmayan kimseler için câiz değildir. Zîrâ mescitte alışveriş yapmak Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu Hadis-i Şerif’iyle yasaklanmıştır:

جَنِّبُوا مَسَاجِدَكُمْ صِبْيَانَكُمْ وَمَجَانِينَكُمْ وَشِرَاءَكُمْ وَبَيْعَكُمْ وَخُصُومَاتِكُمْ وَرَفْعَ أَصْوَاتِكُمْ وَإِقَامَةَ حُدُودِكُمْ وَسَلَّ سُيُوفِكُمْ وَاتَّخِذُوا عَلَى أَبْوَابِهَا الْمَطَاهِرَ وَجَمِّرُوهَا فِي الْجُمَعِ (ه عن واثلة بن الأسقع)

″Küçük çocuklarınızı, delilerinizi, satın almanızı, satışınızı, münâkaşalarınızı, seslerinizi yükseltmeyi, had cezâlarınızın infâzını mescitlerinizden uzak tutun. Mescitlerinizin kapılarının yakınında abdest alma yerleri yapın. Cuma günlerinde de mescitlerinizi buhurla tütsüleyin.″[17]

İtikâfta bulunma zaruretinden dolayı, itikâfta bulunan kimseye alışveriş yapma müsâdesi verilmiştir. Çünkü zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar.

2- İtikâfta bulunan kimseye cinsî münâsebet ve cinsî münâsebete dâvet edici şeyler haramdır. Çünkü Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 187’de: ″Siz mescitlerde itikâf hâlinde iken de zevcerinize yaklaşmayın″ diye buyurmuştur. Cinsî münâsebete dâvet edici şeyler öpmek, yapışmak gibi şeylerdir. İtikâfta bulunan bir insanın, unutarak bile olsa cinsî münâsebette bulunması itikâfını bozar. İtikâfta bulunan kimse öpmek, yapışmak, tenâsul uzvundan başka bir yere mükârenetle boşalırsa itikâfı bozulur, boşalmazsa itikâfı bozulmaz. Bakmak ve düşünmek sonunda meydana gelecek inzâl ve ihtilâm da itikâfı bozmaz.

3- İtikâfta bulunan kimsenin hiç konuşmaması ve hayır sözünden başka malayani söz söylemesi mekruhtur. Hayır sözünden maksat da, emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münkerdir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, oruçlu iken susmayı, Mecûsilere benzemek olduğu için yasaklamıştır. Ama istirahat için susmak mekruh değildir. İmam-ı Âzam’dan, susmak orucunu sorduklarında; ″Oruçlu iken, hiçbir kimseyle konuşmamaktır″ demiştir. Hamidüddin Rahmetullâhi aleyh; ″Oruçlu iken susmak ibâdet diye inanılırsa mekruhtur, inanılmazsa mekruh değildir″ demişitir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ صَمَتَ نَجَا (حم ت عن ابن عمرو)

″Kim susarsa kurtulmuştur″[18] Hadis-i Şerif’i susmanın güzel olduğuna delildir.

4- İtikâfda olan kimse, ezan okumak için minareye çıkabilir. Minarenin kapısı mescidin dışında olsa bile zarar vermez.

İtikâf İle İlgili Bâzı Hükümler:

1- İtikâfa başlamakla, itikâf lâzım olur. Bir kimse itikâfa başlayıp, bir gün tam olmadan itikâftan çıksa, o günün kazâsı lâzımdır. Zîrâ başladığı itikâf kendisine lâzım olmuş olur. İmam Muhammed’e göre ise; kazâsı lâzım değildir. Zîrâ ona göre, itikâfın en az zamanı bir saattir. Bu ise bulunmuştur. İtikâftan çıkmakla, o günün kazâsı lâzım gelmez.

2- Bir kimse; ″Aralıksız şu kadar gün itikâf edeceğim″ diye adakta bulunsa, o kimsenin gündüzlerin gecelerini de itikâfla geçirmesi lâzımdır. Nitekim bir kimse, başka bir kimseye; ″Ben seni günlerdir görmüyorum″ derse, geceleri de girer.[19] Aksi de böyledir. Bir kimse iki gün itikâfa girmeyi adasa, iki günün gecelerinde de itikâfta kalır.[20] Bir kimse, ″Bir gün itikâfa girmek bana lâzım olsun″ dese, ittifakla o günün gecesi girmez.

3- Bir kimse yalnız gündüzleri itikâfa girmeye niyet etse sahih olur. Zîrâ o kimse hakîkate niyet etmiştir. Bu durumda her gün fecrin doğuşundan (imsak vaktinden) önce mescide girip güneşin batışından sonra çıkılır. Aralıksız itikâfa niyet edilmemişse, istenilen günlerde itikâf yapılabilir.

4- Bir kimse, bir ay itikâfa girmeye niyet ettikten sonra, kamerî olan ayda itikâfa gireceğim, diye tekrar niyet etse sahih olmaz. Zîrâ bir ay, otuz gün ve otuz gecenin adıdır. Fakat kamerî ay ise, yirmi dokuz gün, yirmi dokuz gece de olabilir. Bu ise birinci aydan noksandır. Bu bakımdan birinci niyeti sahih olur. Yani, otuz gün, otuz gece itikâfta kalmazı lâzımdır.

5- İtikâfa niyet eden kimse, arka arkaya itikâfa girmeye niyet etmese bile, arka arkaya itikâfta kalması lâzımdır. Zîrâ itikâfa niyet etmek, itikâfın peşi peşine yapılmasını gerektirir. Ama bir kimse mutlak olarak altı gün oruç tutmayı adasa, bu orucu ayrı ayrı günlerde tutabilir. Yani arka arkaya tutması şart değildir.

6- Bir kimse adadığı bir itikâfı yapmadan ölecek olsa, her gün için bir fidye ödenmesini vasiyet etmiş olması gerekir. Çünkü vâcip olan bir itikâf, orucun bir parçasıdır. Onun için oruçtaki fidye, bunda da gerekli olur. Ancak fakir ise, o zaman Allah’u Teâlâ’dan af ve mağfiret dilemelidir.

7- Belli bir ay için yapılan itikâf esnâsında bir gün oruç bozulsa veya dışarıya çıkılsa, yalnız bir günlük itikâf için kazâ gerekir. Fakat belirsiz olarak aralıksız bir ay için adanmış bir itikâf esnâsında, böyle bir gün oruç bozulacak veya dışarıya çıkılacak olsa, yeniden bir aylık itikâfa başlamak gerekir. İtikâf yapan kimse ister kendi irâdesi ile oruç yesin ve dışarı çıksın, ister irâdesi dışında olarak cinnet ve bayılma durumuna düşsün, eşittir.

KADİR GECESİ:

Kur’ân-ı Kerîm, Ramazan ayının içerisinde olan mübârek Kadir Gecesi’nde indirilmiştir. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Kadir, Âyet 1-5’te şöyle buyurmaktadır:

″Şüphesiz ki, Biz Kur’ân’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.* Ey Resûlüm! Kadir Gecesi’nin ne olduğunu bilir misin?* Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.* O gecede melekler ve Ruh (Cebrâil), Rablerinin izniyle her bir emir için iner de iner.* O gece, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir.

Bu husus Sûre-i Bakara, Âyet 185’te de şöyle geçmektedir:

Ramazan ayı, insanlara doğru yolu gösteren ve açık âyetler hâlinde hakkı bâtıldan ayıran Kur’ân’ın nâzil olduğu aydır...″

Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ da şöyle buyurmuştur:

أُنْزِلَ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ ثُمَّ نَزَلَ بَعْدَ ذَلِكَ فِي عِشْرِينَ سَنَةً (ك عن ابن عباس)

″Kur’ân, Kadir Gecesi’nde dünyâ semâsına bir defada, bir bütün olarak indirilmiş, sonra yirmi senede nâzil olmuştur.″[21]

Ehl-i Sünnet âlimlerinin kabul ettiği görüşe göre; Kadir Gecesi, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesidir. Bu hususta Zirr b. Hubeyş Radiyallâhu anhu şöyle nakletmiştir:

سَأَلْتُ أُبَيَّ بْنَ كَعْبٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ فَقُلْتُ إِنَّ أَخَاكَ ابْنَ مَسْعُودٍ يَقُولُ مَنْ يَقُمْ الْحَوْلَ يُصِبْ لَيْلَةَ الْقَدْرِ فَقَالَ رَحِمَهُ اللّٰهُ أَرَادَ أَنْ لَا يَتَّكِلَ النَّاسُ أَمَا إِنَّهُ قَدْ عَلِمَ أَنَّهَا فِي رَمَضَانَ وَأَنَّهَا فِي الْعَشْرِ الْأَوَاخِرِ وَأَنَّهَا لَيْلَةُ سَبْعٍ وَعِشْرِينَ ثُمَّ حَلَفَ لَا يَسْتَثْنِي أَنَّهَا لَيْلَةُ سَبْعٍ وَعِشْرِينَ فَقُلْتُ بِأَيِّ شَيْءٍ تَقُولُ ذَلِكَ يَا أَبَا الْمُنْذِرِ قَالَ بِالْعَلَامَةِ أَوْ بِالْآيَةِ الَّتِي أَخْبَرَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهَا تَطْلُعُ يَوْمَئِذٍ لَا شُعَاعَ لَهَا (م ت عن زر بن حبيش)

Ben, Übeyy b. Ka’b Radiyallâhu anhu’ya dedim ki: Kardeşin Abdul­lah b. Mes’ud Radiyallâhu anhu şöyle diyor: ″Kim bir sene boyunca geceleri namaz kılarsa, Ka­dir Gecesi’ne rastlar.″ Übeyy b. Ka’b Radiyallâhu anhu dedi ki: ″Allah’u Teâlâ, Ebû Abdurrahman’a mağ­firet buyursun. O bu gecenin Ramazan’ın son on gününde olduğunu ve bunun yirmi yedinci gece olduğunu biliyor. Fakat o, insanların buna bel bağ­lamamasını istemiştir. Daha sonra da kat’i bir şekilde yemin ederek, o ge­cenin yirmi yedinci gece olduğunu ifade etti.″ Ben ona: ″Ey Ebu’l-Münzir (bu ifade, Übeyy b. Ka’b’ın künyesidir) neye dayanarak bunu söylüyorsun?″ dedim. Şöy­le dedi: ″Bunu Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in bize haber verdiği delile dayanarak haber veriyorum ki; o gün güneş (gözleri kamaş­tıracak kadar) bir parıltısı olmaksızın doğar.″[22]

Yine nakledildiğine göre; Hz. Ömer, Ashâb-ı Kirâm’ın ileri gelenlerine Kadir Gecesi’yle ile ilgili so­ru sorması üzerine onlar: ″En iyi bilen Allah’tır″ diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’ya: ″Ey İbn-i Abbas! Sen ne dersin?″ diye sordu. O da, [Sûre-i Mü’minûn, Âyet 12-17[23] ve Sûre-i Abese, Âyet 27-31[24]den hareketle] şöyle dedi:

يَا أَمِير الْمُؤْمِنِينَ إِنَّ اللّٰه تَعَالَى خَلَقَ السَّمَوَات سَبْعًا وَالْأَرَضِينَ سَبْعًا وَخَلَقَ اِبْن آدَم مِنْ سَبْع وَجَعَلَ رِزْقه فِي سَبْع فَأَرَاهَا فِي لَيْلَة سَبْع وَعِشْرِينَ فَقَالَ عُمَر رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ أَعْجَزَكُمْ أَنْ تَأْتُوا بِمِثْلِ مَا أَتَى هَذَا الْغُلَام الَّذِي لَمْ تَجْتَمِع شُؤُون رَأْسه (فى مسند ابن ابى شيبة)

″Ey Mü’minlerin Emiri! Al­lah’u Teâlâ gökleri yedi, yeri yedi olarak yaratmıştır. Âdemoğlunu da yediden yarat­tığı gibi, onun rızkını da yedi şeyde kılmıştır. Görüşüme göre Kadir Gecesi, Ramazan’ın son on gününün yedinci gecesi olan yirmi yedinci gecedir.″ Bu cevap üzerine Hz. Ömer, orada bulunanlara dedi ki: ″Henüz daha yaşını, başını almamış bu gencin dediğinin bir benzerini söylemekten acze mi düştünüz?″[25]

İşte bu sebeple bütün Müslümanlar tarafından Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi, Kadir Gecesi olarak kutlanmakta ve ihyâ edilmektedir.

Kadir Gecesi’nin fazileti hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

فَاِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْقَدْرِ يَأْمُرُ اللّٰهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلامَ فَيَهْبِطُ فِي كَبْكَبَةٍ مِنَ الْمَلائِكَةِ وَمَعَهُ لِوَاءٌ أَخْضَرُ إِلَى الأَرْضِ فَيُرَكِّزُ اللِّوَاءَ عَلَى ظَهْرِ الْكَعْبَةِ وَلَهُ سِتُّ مِائَةِ جَنَاحٍ مِنْهَا جَنَاحَانِ لا يَنْشُرُهُمَا اِلَّا فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ فَيَنْشُرُهُمَا فِى تِلْكَ اللَّيْلَةِ فَيَتَجَاوَزَانِ الْمَشْرِقَ وَالْمَغْرِبَ وَيَحُثُّ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلامَ الْمَلائِكَةَ فِى هَذِهِ الْأُمَّةِ فَيُسَلِّمُونَ عَلَى كُلِّ قَائِمٍ وَقَاعِدٍ وَمُصَلٍّ وَذَاكِرٍ فَيُصَافِحُونَهُمْ وَيُؤَمِّنُونَ عَلَى دُعَائِهِمْ حَتَّى يَطْلَعَ الْفَجْرُ فَاِذَا طَلَعَ الْفَجْرُ نَادَى جِبْرِيلُ: مَعَاشِرَ الْمَلائِكَةِ الرَّحِيلُ ، فَيَقُولُونَ: يَا جِبْرِيلُ فَمَا صَنَعَ اللّٰهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِى حَوَائِجِ الْمُؤْمِنِينَ مِنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ؟ فَيَقُولُ: اللّٰهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى نَظَرَ اِلَيْهِمْ فِي هَذِهِ اللَّيْلَةِ فَعَفَا عَنْهُمْ وَغَفَرَ لَهُمْ اِلَّا أَرْبَعَةً فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَهَؤُلاءِ الأَرْبَعَةُ: رَجُلٌ يُدْمِنُ الْخَمْرَ وَعَاقُّ وَالِدَيْهِ وَقَاطِعُ رَحِمٍ وَمُشَاحِنٌ قِيلَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَا الْمُشَاحِنُ؟ قَالَ: هُوَ الْمُصَارِمُ (عن ابن عباس)

… Kadir Gecesi olduğunda Allah’u Teâlâ’nın emriyle, Cebrâil Aleyhisselâm bir yeşil sancakla meleklerden büyük bir topluluk içinde yeryüzüne inip, o sancağı Kâbe’ye diker. Cebrâil Aleyhisselâm’ın altı yüz kanadı vardır. Bunları ancak Kadir Gecesi açar. Bunları açtığı zaman, doğuyu batıyı aşar. Daha sonra Cebrâil Aleyhisselâm meleklere şu emri verir: ″Ümmet-i Muhammed’in arasına girin.″ Böylece melekler, Ümmet-i Muhammed’in arasına girerler ve onların arasına girdikleri zaman, her ayakta durana, namaz kılana, Allah’ın zikrini edene selâm verir, el sıkışırlar. Bu arada duâ edenlerin duâlarına, ″Âmin″ derler. Bu durum, tan yeri ağarıncaya kadar böyle devam edip gider. Tan yeri ağardıktan sonra Cebrâil Aleyhisselâm meleklere şöyle seslenir: ″Ey Allah’ın dostları! Yolculuk var.″ Bunun üzerine yeryüzüne inen melekler: ″Ey Cebrâil! Allah’u Teâlâ Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmetinden Mü’minler hakkında ne muâmele eyledi?″ diye sorarlar. Cebrâil Aleyhisselâm da şu cevabı verir: ″Allah’u Teâlâ onlara rahmet nazarı ile baktı ve kendilerini affetti. Ancak şu dört zümre hâriç: Devamlı şarap (alkollü içki) içenler, anne ve babasına âsi olanlar, akrabalık bağlarını koparanlar ve Bid’at ehli olup İslâm cemaatini ve ümmetini terk edip onlardan ayrılanlar.″[26]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَامَ لَيْلَةَ الْقَدْرِ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ (حم خ د ت ن م حب عن ابى هريرة)

″Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak Kadir Gecesi’ni ibâdetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.″[27]

Kadir Gecesi yapılacak duâ ile ilgili olarak Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, o şöyle buyurmuştur:

قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَرَأَيْتَ اِنْ عَلِمْتُ أَيُّ لَيْلَةٍ لَيْلَةُ الْقَدْرِ مَا أَقُولُ فِيهَا ؟ قَالَ: قُولِى اَللّٰهُمَّ اِنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى (ت عن عائشة)

Yâ Resûlullah! Hangi gecenin Kadir Gecesi olduğunu anlarsam, o gecede ne diyeyim?″ diye sordum. ″-Allah’ım! Şüphesiz Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet!- diye duâ et″ buyurdu.[28]


[1] Günyet’üt-Talibin, c. 2, s. 6.

[2] Günyet’üt-Talibin, c. 2, s. 6-7.

[3] Beyhakî Şuab’ul-Îman, Hadis No: 3473; Muhtâr’ul-Ehâdîsin-Nebeviyye, Hadis No: 618.

[4] Sünen-i Nesâî, Sıyam 4.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 532/1; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 18062.

[6] Sahih-i Buhârî, İtikâf 1; Sahih-i Müslim, İtikâf 1 (5).

[7] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 2819; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 74/1.

[8] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s 170.

[9] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 286.

[10] Burada kerahetten maksat, tahrimen mekruhluktur. Tahrimen mekruh ise, harama yakın olan şeyler demektir.

[11] Mükâtebe: Bir kimsenin köle ve câriyesine: ″Bana bir defada veya taksitli olarak şu kadar para verirsen azat ol!″ demesi ve köle ve câriyenin de bunu kabul etmesidir. Yahut bir bedel üzerinde karşılıklı olarak anlaşmalarıdır. Bu hususta Sûre-i Nûr, âyet 33’e bakınız.

[12] İmam Şâfii’ye göreise; itikâf tâzime lâyık bir yerde yapılabilir ki, o da mescitlerdir. Evlerde mescid edinilen yerler, bu tâzime lâyık değildir.

[13] Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 463; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s 171. Bu ifadeyi, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledildiğine göre; Resûlullah Sallallâhua leyhi ve sellem de söylemiştir. Bu hususta bakınız: Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24010.

[14] Hidâye Tercümesi, c. 1, s. 284; Sünen-i Dârukutnî, Sıyâm 5; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 24013, 24473.

[15] İmam Şâfii ise; Cuma namazı için çıkmak itikâfı bozar. Zîrâ Cuma namazının kılındığı bir camide itikâfa girilebilirdi″ demiştir.

[16] Hasan b. Ziyad Rahmetullâhi aleyh’ten bir rivâyette; ″Tahiyyet’ül-Mescid namazı da kılınabilecek kadar vakit kalınca çıkar″ denilmiştir.

[17] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 5.

[18] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6193; Sünen-i Tirmizî, Kıyâmet 11.

[19] Bu hususta Sûre-i Âl-i İmran, Âyet 41 ve Sûre-i Meryem, Âyet 10’a bakabilirsiniz. Aynı konuda birinde gün, diğerinde gece ifadesi kullanılmıştır. Dolayısıyla ikisiyle de kastedilen hem gece, hem gündüzdür.

[20] İmam Ebû Yusuf’a göre ise; o iki geceden yalnız bir gecede itikâfta kalması lâzımdır. Birinci günün gecesi itikâfa dahil olmayıp, ii gün arasındaki gece dahildir..

[21] Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 2833.

[22] Sahih-i Müslim, Sıyam 40 (220 Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 87.

[23] Sûre-i Mü’minûn, Âyet 12-17: ″Şüphesiz ki Biz, insanı hâlis çamurdan yarattık.* Sonra onu sağlam bir karargâhta (rahimde) bir nutfe (sperm) kıldık.* Sonra nutfe’yi alaka (embriyo), sonra alaka’yı et parçası, sonra et parçasını kemik hâline getirdik. Sonra kemiği etle kapladık, sonra insanı bambaşka bir varlık hâline getir­dik. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah, çok yücedir.* Sonra siz, bunun ardından elbette ölürsünüz.* Sonra da şüphesiz ki, siz mahşer günü diriltilirsiniz.* Yemin olsun ki Biz, üzerinizde yedi yol (yedi kat gök) yarattık. Biz, yarattıklarımızdan gâfil değiliz.″ İşte yerde bitenlerin yedisi insan ve biri de hayvanlar içindir.

[24] Sûre-i Abese, Âyet 27-31: ″Böylece orada (buğday ve arpa gibi) taneler bitirdik* ve üzüm, yonca,* zeytin, hurma,* sık ağaçlı bahçeler,* meyveler ve otlaklar bitirdik.″ İşte yerde bitenlerin yedisi insan ve biri de hayvanlar içindir.

[25] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 12, s. 110-111.

[26] Gunyet’üt-Tâlibin, c. 2, s. 8.

[27] Sahih-i Buhârî, Savm 6; Sünen-i Nesâî, Savm 39; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 436/11.

[28] Sünen-i Tirmizî, Daavât 84; Sünen-i İbn-i Mâce, Duâ 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 24215.


.